TOPLUM
VİCDANI ve İLAHİ YASA
Sinan SEYDİOĞULLARI
Vicdan, "Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak
değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan
güç" olarak tanımlanır ve tüm öğretiler "kendini tanı" diye başlar. İnsanın kendini tanıması için
belki de, bir aynanın karşısına geçip "Sen
kimsin?", "Ne yaptın, ne yapmaktasın?" gibi sorular sorup
hiç çekinmeden cevaplaması gerekir.
Bir hafta önceydi. İşletmecinin, "Ben bir şey yapmadım. Kim yaptıysa,
Allah ondan razı olsun. Sayesinde önümüz açılacak. Müşterilerimizin başına
düşüp de, birine zarar vermesin. Bir an önce kesilsin" dediği 30-40
yaşlarında ve 10-15 metre boyundaki çam ağacı, üzerine sarılan asma dalları ve
begonvilleriyle mahallenin en gözde yerlerinden birini oluşturuyordu. Yan yana
duran keçiboynuzu, incir, begonvil ve çam ağacının kırmızı renkli bir ilaçla
zehirlendiği söyleniyordu. Ağaçların kuruyan kısımları budandı. Bir çevre
derneğinin temsilcisi geldi. "Ağacın
dibinde kimyasal var" dedi ve sorgulamak amacıyla toprağı eline
bulaştırıp gitti. Sonra, telefon açıp bildirdi. Kimyasal, zehirmiş.
Hafta sonu sabah yürüyüşü sırasında acı acı bağırarak ve birine yetişmek istercesine koşan küçük bir köpek gördüm. Sanki bir araç çarpıp kaçmıştı. Epey koştu, sonra kırmızı ışıkta duran bir aracın önüne geçip yola uzandı. Yeşil yandı, araçların hiçbiri durmadı, hepsi sollayıp gitti. Tekrar kırmızı yandı. Bu sefer, yolun ortasına kadar süründü ve en öndeki aracın tekerleklerinin dibine yattı. Karşıdaki otelin güvenlik görevlisine seslendim, köpeğe yardım etmesini rica ettim. "Ben ne yapayım?" der gibi, iki kolunu yana açtı. Refüjün bu yanında çalışan iki işçiden, köpeği bu tarafa getirmelerini istedim. Biri, "Ben tiksinirim" dedi. Diğeri başını bile kaldırmadı. İşçiden eldivenlerini aldım, küçük köpeğin yanına gittim. Ensesinden kavrayıp yolun bu tarafına taşıdım. Tam karşıdaki otelin görevlisinden bir şişe su istedim. "Bizde su yok" dedi.
Geçenlerde birkaç esnafla birlikte
yaptığımız bir sohbette, bir sahabe ile Hz. Peygamber arasında geçen şu hadis dile
getirilmişti:
"Bir adam bana
gelip malımı zorla almak istiyor""Ona Allah'ı hatırlat"
"Hatırlamak istemezse"
"Yakınındaki Müslümanlardan yardım iste"
"Çevremde Müslümanlardan kimse yoksa"
"Devletten yardım iste"
"Eğer devlet benden uzaksa"
"Malının uğrunda dövüş, ya ahiret şehitlerinden olursun ya da malını kurtarırsın."
Orada bulunanlardan biri aynen şöyle dedi: "Adam o malı helalinden kazanmamışsa, dövüşmez!"
Zulmün,
haksızlık ve ahlaksızlığın yaygınlaşması, insanlık onurunun ayaklar altına alınması,
huzur ve güvenin kalmaması, lüks yaşam tarzına ve makama önem verilmesi, emanetlerin
ehline verilmemesi, güç ve iktidar sahibi olanların insanlara zulmetmesi ve halkın
buna engel olmaması toplumların çöküş nedenleri arasında gösterilir.
İlahi yasa gereği başkalarına
zulmedenlerin cezası bu dünyada verilir ve zalimin başına başka bir zalim
musallat edilir. Onlarla oturup kalkan, onları takdir ve taklit eden ve yaptıklarını
hoş görmek suretiyle zalimlere destek olanların ve zalimin zulmüne engel olmayanların
cezası da bu dünyada ve bizzat yardım ettikleri zalimler tarafından verilir.