Avrupa Birliği (EU), Avrupa’nın
Laneti (Europe's Curse), Mandacılık, Serbest Dolaşım, Kıbrıs ve Güneydoğu*
Sinan SEYDİOĞULLARI
*Bu yazı ilk defa Alanya Aktüel
Dergisinin Ocak 2007 sayısında Hurşit Gürler imzasıyla yayınlanmıştır.
Uzadıkça aleyhimize işleyen AB
sürecinde, ulusal çıkarlarımızı korumakta güçlük çektiğimiz apaçık ortada...
Türkiye girmeye ısrar ettikçe de, bu süreç aleyhimize işleyecek gibi görünüyor.
Türkiye oyalanmakta ve belirsizliğe itilmektedir.
Üyeliğin, 2014 yılından sonra
belki gerçekleşebileceği söyleniyor. Ayrıca Türkiye ile hedefi tam üyelik
olduğu vurgulanan müzakerelerin ucunun açık ve sonucunun önceden garanti
olmadığı, özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerine
yönelik ciddi ihlaller olması halinde müzakerelerin askıya alınabileceği,
uluslararası pazarın işlemesi ve rekabetin etkileri göz önüne alınarak
gerektiğinde serbest dolaşım hakkı, yapısal ve tarım politikalarıyla ilgili
uygulamada istisnalara gidilebileceği, aday ülkelere istisnai uygulama, özel
düzenlemeler ve sürekli istisnai uygulamaların değerlendirmeye alınabileceği,
aday ülkenin tam üyeliğin sorumluluklarını almaya hazır olmaması halinde,
ilgili ülkenin en güçlü yollarla Avrupa yapısına kenetlenmesi gerektiği
kaydediliyor ve tüm müzakerelerden sonra, tüm üye ülke parlamentolarının
Türkiye’nin katılımını onaylamaları, bundan sonra da son sözü Avrupa
Parlamentosu’nun söylemesi gerekiyor.
Hiçbir ülkenin, AB’ye üye olmadan
girmediği Gümrük Birliği’ni kabul eden Türkiye’nin, AB’ye bundan daha fazla
yarar sağlaması beklenemez. AB’ye sanayi alanında önemli avantajlar sunan ve
Türkiye’nin üçüncü ülkelerle yaptığı ticarete kısıtlamalar getiren Gümrük
Birliği süreci AB’nin lehine, Türkiye’nin aleyhine işlemektedir. Gümrük Birliği
antlaşması ticaretimizde ve sanayimizde yıkımlara neden olmuş, ülkeyi ekonomik
bağımlılığa götürmüştür. Gümrük Birliği’nden dolayı ticaret açığımız önemli
ölçüde büyümüştür. Türkiye, Gümrük Birliği nedeniyle ortaya çıkan zararların
karşılanmasını talep edememekte, Gümrük Birliği protokolünde bulunan serbest
dolaşım hakkını kullanamamaktadır. AB süreci bu haliyle mandacılığın ve
sömürgeciliğin ta kendisidir.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Gümrük
Birliği’ne dahil edilerek, Türk limanlarının Rumlara açılması, Kıbrıs Rum
Yönetimi'nin adanın tümünü temsil ettiğinin ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalci
olduğunun kabul edilmesi demektir. Garantör olan Türkiye’nin dahil olmadığı bir
ortaklığa giremeyecek olan Kıbrıs’ın AB üyesi yapılmasına göz yumulmuş ve böylece
AB, Kıbrıs sorununa taraf yapılmıştır.

Bu
Avrupa “Ermeni soykırımı olmamıştır” diyenlerin cezalandırılmasını, Ermeni,
Pontus ve Süryani soykırımının kabulünü, yabancı vakıfların taşınmaz mal
edinmelerini, vakıflara ve cemaatlere ait malların iadesini, Fener Rum
Patrikhanesi’nin ekümenikliğinin tanınmasını, Heybeliada Ruhban Okulu'nun
açılmasını, Ege ve kıta sahanlığı sorununun çözülmesini, akarsu ve barajların
yönetiminin AB’ye bırakılmasını, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Güneydoğu’da barışı
engelleyen unsur olduğunun kabulünü, eyalet sistemine geçilmesini, Güneydoğu
Anadolu’daki Kürtlere otonomi verilmesini, Kürtçenin resmi dil olmasını,
PKK’nın siyasallaşmasını, Güneydoğu’da DTP’li belediye başkanlarının muhatap
alınmasını, Alevilere azınlık hakkı verilmesini, Ermenistan sınır kapısının
açılmasını, Kuzey Kıbrıs’ta işgalci olarak ilan ettiği Türk ordusunun geri
çekilmesini istemekte, Ermeni soykırımını alenen kabul etmeyen Türk asıllı
milletvekili adaylarını aday listesinden çıkarmakta, Apo’ya verilen cezayı
lanetlemektedir. İşte Avrupa, işte Avrupa’nın laneti...