26 Mart 2016 Cumartesi

Avrupa Birliği (EU), Avrupa'nın Laneti (Europe's Curse), Mandacılık, Serbest Dolaşım, Kıbrıs ve Güneydoğu Sinan SEYDİOĞULLARI

Avrupa Birliği (EU), Avrupa’nın Laneti (Europe's Curse), Mandacılık, Serbest Dolaşım, Kıbrıs ve Güneydoğu*            
Sinan SEYDİOĞULLARI
 

   *Bu yazı ilk defa Alanya Aktüel Dergisinin Ocak 2007 sayısında Hurşit Gürler imzasıyla yayınlanmıştır.

               Uzadıkça aleyhimize işleyen AB sürecinde, ulusal çıkarlarımızı korumakta güçlük çektiğimiz apaçık ortada... Türkiye girmeye ısrar ettikçe de, bu süreç aleyhimize işleyecek gibi görünüyor. Türkiye oyalanmakta ve belirsizliğe itilmektedir.

               Üyeliğin, 2014 yılından sonra belki gerçekleşebileceği söyleniyor. Ayrıca Türkiye ile hedefi tam üyelik olduğu vurgulanan müzakerelerin ucunun açık ve sonucunun önceden garanti olmadığı, özgürlük, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerine yönelik ciddi ihlaller olması halinde müzakerelerin askıya alınabileceği, uluslararası pazarın işlemesi ve rekabetin etkileri göz önüne alınarak gerektiğinde serbest dolaşım hakkı, yapısal ve tarım politikalarıyla ilgili uygulamada istisnalara gidilebileceği, aday ülkelere istisnai uygulama, özel düzenlemeler ve sürekli istisnai uygulamaların değerlendirmeye alınabileceği, aday ülkenin tam üyeliğin sorumluluklarını almaya hazır olmaması halinde, ilgili ülkenin en güçlü yollarla Avrupa yapısına kenetlenmesi gerektiği kaydediliyor ve tüm müzakerelerden sonra, tüm üye ülke parlamentolarının Türkiye’nin katılımını onaylamaları, bundan sonra da son sözü Avrupa Parlamentosu’nun söylemesi gerekiyor.

               Hiçbir ülkenin, AB’ye üye olmadan girmediği Gümrük Birliği’ni kabul eden Türkiye’nin, AB’ye bundan daha fazla yarar sağlaması beklenemez. AB’ye sanayi alanında önemli avantajlar sunan ve Türkiye’nin üçüncü ülkelerle yaptığı ticarete kısıtlamalar getiren Gümrük Birliği süreci AB’nin lehine, Türkiye’nin aleyhine işlemektedir. Gümrük Birliği antlaşması ticaretimizde ve sanayimizde yıkımlara neden olmuş, ülkeyi ekonomik bağımlılığa götürmüştür. Gümrük Birliği’nden dolayı ticaret açığımız önemli ölçüde büyümüştür. Türkiye, Gümrük Birliği nedeniyle ortaya çıkan zararların karşılanmasını talep edememekte, Gümrük Birliği protokolünde bulunan serbest dolaşım hakkını kullanamamaktadır. AB süreci bu haliyle mandacılığın ve sömürgeciliğin ta kendisidir.


               Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Gümrük Birliği’ne dahil edilerek, Türk limanlarının Rumlara açılması, Kıbrıs Rum Yönetimi'nin adanın tümünü temsil ettiğinin ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalci olduğunun kabul edilmesi demektir. Garantör olan Türkiye’nin dahil olmadığı bir ortaklığa giremeyecek olan Kıbrıs’ın AB üyesi yapılmasına göz yumulmuş ve böylece AB, Kıbrıs sorununa taraf yapılmıştır.
 

               Bu Avrupa “Ermeni soykırımı olmamıştır” diyenlerin cezalandırılmasını, Ermeni, Pontus ve Süryani soykırımının kabulünü, yabancı vakıfların taşınmaz mal edinmelerini, vakıflara ve cemaatlere ait malların iadesini, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliğinin tanınmasını, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını, Ege ve kıta sahanlığı sorununun çözülmesini, akarsu ve barajların yönetiminin AB’ye bırakılmasını, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Güneydoğu’da barışı engelleyen unsur olduğunun kabulünü, eyalet sistemine geçilmesini, Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlere otonomi verilmesini, Kürtçenin resmi dil olmasını, PKK’nın siyasallaşmasını, Güneydoğu’da DTP’li belediye başkanlarının muhatap alınmasını, Alevilere azınlık hakkı verilmesini, Ermenistan sınır kapısının açılmasını, Kuzey Kıbrıs’ta işgalci olarak ilan ettiği Türk ordusunun geri çekilmesini istemekte, Ermeni soykırımını alenen kabul etmeyen Türk asıllı milletvekili adaylarını aday listesinden çıkarmakta, Apo’ya verilen cezayı lanetlemektedir. İşte Avrupa, işte Avrupa’nın laneti...