30 Ağustos Zafer Bayramı Sinan SEYDİOĞULLARI
İngilizler tarafından desteklenen ve “Büyük Yunanistan” hayaliye Anadolu’yu işgal eden Yunan Silahlı
Kuvvetleri ile 30 Ağustos 1922 günü yapılan ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın
sonucunu belirleyen Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın yıldönümlerinde kutlanır.
İlk olarak 1923 yılında kutlanmaya başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşıp,
Türkleri Asya’ya sürmeyi planlayan Batı, bunu Şark Meselesi olarak görmekteydi.
I. Dünya Savaşı’nın sonunda, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Antlaşması’na
dayanılarak, Anadolu’nun bir kısmı İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar ve Yunanlar
tarafından işgal edilmiş ve üç yıllık zorlu bir mücadelenin sonunda düşman
yurttan ancak atılabilmişti.
Yıllarca süren savaşlar
nedeniyle yılgınlığa düşmüş ve perişan olmuş halka, “Yunanlar padişah efendimizin daveti üzerine gelmişlerdir,
onlara hürmet ve itaat edilmelidir” şeklinde yapılan propagandalarla
teslimiyetçi bir anlayış hakim kılınmak isteniyordu. Meydanlarda halka okunan
padişah fermanlarında, “Avrupa devletleri ve dünya kamuoyu, ‘Türklerin barbarlıkları devam
etmektedir. Onları, Hıristiyanlara zulüm etsinler, din kardeşlerimizi kesip
doğrasınlar diye mi yerlerinde bırakıyorsunuz?’ şeklinde feryat ediyorlar.
Hükümet, bu tehlikeli günleri atlatmak için çalışıyor. Sizler de, işinizle
gücünüzle uğraşın. Birbirinizle kardeş gibi geçinin. Devletin başına sorun
çıkarmayın” deniyordu. Mandacılar ve mütareke basını Milli Mücadele’yi
gereksiz ve boşuna yapılan bir çaba olarak görüyor, Milli Mücadele’yi padişaha
karşı ayaklanma sayan şeyhülislam fetvaları ve Kuvayı Milliyeciler için
çıkarılan idam fermanları İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılıyordu.
İngilizlerin kışkırtmasıyla ayaklanan saltanatçılar Anadolu'nun çeşitli
yerlerinde, Süleymaniye’deki kamplarda örgütlenen bazı Kürt grupları ise
Güneydoğu Anadolu’da kargaşa çıkartmaya çalışıyordu. Türk ordusunun önemli bir
kısmı ne yazık ki, bu iç karışıklıklarla uğraşıyordu. Karadeniz bölgesinde 25
bin Rum, güneyde ise 10 bin Ermeni silahlandırılmıştı.
Osmanlı Hükümetinin 10 Ağustos 1920’de imzaladığı
Sevr Antlaşması’na göre, Osmanlı toprakları emperyalist Avrupa ülkeleri
arasında paylaşılmakta ve Türklere Karadeniz’e çıkışı olan Ankara
ve Sivas civarı bırakılmaktaydı. Anadolu’da 300 bin kişilik bir işgal
kuvveti bulunuyordu. Bunun 250 binini, eğitimli ve donanımlı Yunan ordusu
oluşturuyordu. Çoğu yeterli eğitimi almamış askerlerden oluşan Türk ordusu ise
60 bin kişiydi. Yunanlar ateş gücü bakımından üç kat daha üstündü.
İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin gözetiminde bulunan depolardan kaçırılan
cephane ve silahlar, Yunan savaş gemilerinin devriye gezdiği Karadeniz’deki
limanlara, buradan da Anadolu’ya gönderiliyordu. Bu şekilde 250 bin tona yakın
silah ve cephane Anadolu’ya ulaştırılmıştı. Azerbaycan Türkleri ve Hindistan Müslümanları
da silah ve para yardımı yapıyordu. Bir dostluk antlaşması imzalamak üzere
1920’de Moskova’ya giden Türk heyetinin önüne şöyle bir koşul getirilir: Van ve
Bitlis illeri Ermenilere verilmeli ve buradaki Müslüman nüfus Anadolu’nun
içlerine gönderilmelidir. Ankara Hükümeti buna “Bu yerlerin Ermenilere terk edilmesi isteği, emperyalist bir
düşüncenin ürünüdür ve hiçbir şekilde kabul edilemez” diye yanıt
verir.
23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında 22
gün ve gece süren Sakarya Meydan Savaşı, göğüs göğüse yapılan kanlı
çarpışmalara sahne olur. Yunan ordusu Haymana’ya kadar ilerler, ancak
saldırganlığı kırıldığından, daha fazla gidemeyeceğini anlayarak, Sakarya
nehrinin batısına çekilmek zorunda kalır. Necip Fazıl, “Sakarya Türküsü” adlı şiirinde bu ölüm kalım savaşını şöyle
anlatır: “İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su/Bir hayata çattık ki,
hayata kurmuş pusu/Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek/Siz hayat süren
leşler, sizi kim diriltecek?” Sakarya Meydan Savaşı, Türk Kurtuluş Savaşı’nın
bir dönüm noktası olur. Morali düzelen Türk ordusu asker, silah ve cephane
bakımından da güçlendirilir. İngiliz ve Yunanlarla ters düşen İtalyanlardan
para karşılığı silah alınır. Cepheye kağnılarla cephane, su ve yiyecek taşıyan
Türk kadını, atölyelerde mermi yapar ve demiryollarının onarımında çalışır.
Türk ordusu yaklaşık bir yıl süren hazırlık sonrası, Başkomutan Gazi Mustafa
Kemal önderliğinde 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz olarak tarihe geçen
saldırıyı başlatır ve Yunan ordusunu dört günde dağıtır. Yunan ordusunun can
kaybı 120 bini, verdiği esir sayısı ise 20 bini geçer. Türk ordusu yaklaşık 400
km’lik Afyon-İzmir arasını on dört günde kat ederek, 9 Eylül günü İzmir’e girer.
