Mehmetçik
Sinan SEYDİOĞULLARI
Sevgi duygusu ile Türk askerine verilen ad. Mehmet, Muhammed isminin Türkçede değişik bir söyleniş şeklidir. Hz. Muhammed’e bağlılığın bir göstergesi olarak ve onun ismine duyulan saygıdan, askere yollanan Türk gençlerine Mehmetçik, dolayısıyla asker ocağına da peygamber ocağı denir. “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki, cennet kılıçların gölgesindedir” diyen Hz. Peygamber, “Harp bir oyundur, bunu en iyi oynayan kazanır” der.
Türk devletlerinin temelini, hükümdarın başkomutanı
olduğu ordu oluşturur. Tarihte, at nallarından kıvılcımlar çıkaran savaşçılar
olarak bilinen Türkler, kendilerini İslam’dan önce Tanrı’nın ordusu,
İslamiyet’i seçtikten sonra ise Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak kabul eden
bir millettir. Beyaz atlı ve yeşil sarıklı evliyalar ordusu ve ata ruhlarının
Türk askerinin yanında savaştığına inanılır. Askerin yanında savaşan veliler
şehit olursa, ele geçirilen yere defnedilir ve artık orası kutsal vatan toprağı
sayılırdı. Gök Tanrı inanç sisteminde var olan ve İslamiyet’in kabulünden sonra
da varlığını sürdüren bazı kutsal ruh, kişi veya varlıklar, ata ruhlarına
gösterilen saygı dolayısıyla, yeniden şekillendirilerek, evliyaların
şahıslarına mal edilmiştir.
Eski Türk ananesine göre Hazar
sahillerini dolaşan cihangir olur, yani dünyanın büyük bir bölümünü ele
geçirir. Oğuz Kağan Destanı’nda Türklere hedef olarak gösterilen, büyük
nehirlere ve büyük denizlere ulaşma şeklindeki Kızılelma, İslamiyet ile
birlikte Allah’ın adını yüceltmek şeklini alır. Bugün barışın ve adil
paylaşımın egemen olduğu bir dünya düzenini yaratmak ülküsü olan Kızılelma, Türkler
için batı yönünde ulaşılması gereken bir ülke, bir taht veya bir tapınak
üzerinde parıldayan ve dünya egemenliğini temsil eden som altından yapılmış
kızıl renkli, altın bir top olarak düşünülürdü. Türklerde eski bir töreye
dayanan altın top, yani Kızılelma Oğuz Kağan’ın fetih sembolüdür. Hazar
Denizi’nin doğusundan gelen Oğuz Türkleri, Hazer Hanı’nın ipek çadırının
tepesinde egemenlik sembolü olarak bulunan altın topu ele geçirmeyi ülkü
edinmişlerdi.
Atlı Türk ordusu, hızlı hareket
yeteneği sayesinde en geniş ülkeleri egemenliği altına alabilmiştir. İlk
düzenli Türk ordusu MÖ 209 yılında, “Toprak milletin köküdür” diyen Mete Han
tarafından kurulmuştur. Divanı Lügati’t Türk’te Kaşgarlı Mahmud, “Bize ad
olarak, Türk adını ulu Tanrı vermiştir” der. Asker millet olan Türklerde
askerlik vatan borcu, vatan sevgisi ise imandan sayılır ve bazı yörelerde,
“vatana kurban olsun” diye askere gidenlerin saçına kına yakılır. Alanya ve
çevresinde, askere gidenin çıkardığı fanila bir parça ekmekle birlikte, yediği
lokmayı yemek tekrar nasip olsun diye evin balkonundaki bir direğe sarılır.
Askere gidenlere, korusun diye dua okunur ve yazılan muska yanında götürülür.
Askere gidenin arkasından, su gibi kolayca akıp sağ salim gidip gelmesi için su
dökülür. “Vatan, onu karşılıksız sevenlerindir” diyerek, vatanı canından kutsal
bilen ve “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancıyla “vatan sağ olsun” diyebilen
Türkler, askere göndermede şenlikler düzenler.
Kur’an, “Size savaş açanlara
karşı, Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin” derken, Hz. Muhammed, Allah
yolunda gece vakti karakol bekleyen ve düşman gözleyen göze ateşin
dokunmayacağını söyler.
639 yılında, Çin’in boyunduruğuna son verip
Göktürk Devleti’ni yeniden canlandırmak isteyen ve bu amaçla Çin imparatorunu
kaçırmak üzere bir ihtilal komitesi oluşturan Kürşad ve arkadaşları, “Türk gibi
kuvvetli” sözünü, gittiği her yerde kabul ettiren Türk insanının gözü pekliğine
örnek olarak gösterilir. Planı uygulayacakları gece fırtına yüzünden dışarı
çıkmayan imparatoru kaçırmak için saraya baskın düzenleyen, ancak imparatoru
ele geçiremeyen kırk yiğit, buldukları atlarla saraydan çıkmayı başarır.
Peşlerine düşen kalabalık Çin kuvvetleriyle Wei Irmağı kıyısında sabaha kadar
çarpışır ve birer birer toprağa düşerler.
Barbaros Hayreddin Paşa
(1478-1546)’nın ağabeyi olan, baba lakaplı Oruç Reis (1470-1518), Cezayir’deki
Tilimsen Kalesi’ni kuşatan İspanyollara karşı altı ay direnir. Cephanesinin ve
yiyeceğinin bitmesi üzerine askerleriyle İspanyol kuşatmasını yarıp ırmağın
karşı kıyısına geçmeyi başarır. Ancak on beş-yirmi kadar savaşçısının karşıya
geçemediğini görünce hiç duraksamaz, geri döner ve onlarla birlikte vuruşarak
şehit olur.
Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) vatanı kanla
bütünleştirir: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda
ölen varsa vatandır.” Orhan Şaik Gökyay (1902-1994)’a göre vatan, “İleri atılıp
sellercesine/Göğsünden vurulup tam ercesine/Bir gül bahçesine girercesine/Şu
kara toprağa girenlerindir.”