27 Ocak 2018 Cumartesi

Mehmetçik Sinan SEYDİOĞULLARI

                           Mehmetçik

                                             Sinan SEYDİOĞULLARI

          Sevgi duygusu ile Türk askerine verilen ad. Mehmet, Muhammed isminin Türkçede değişik bir söyleniş şeklidir. Hz. Muhammed’e bağlılığın bir göstergesi olarak ve onun ismine duyulan saygıdan, askere yollanan Türk gençlerine Mehmetçik, dolayısıyla asker ocağına da peygamber ocağı denir. “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki, cennet kılıçların gölgesindedir” diyen Hz. Peygamber, “Harp bir oyundur, bunu en iyi oynayan kazanır” der. 
         Türk devletlerinin temelini, hükümdarın başkomutanı olduğu ordu oluşturur. Tarihte, at nallarından kıvılcımlar çıkaran savaşçılar olarak bilinen Türkler, kendilerini İslam’dan önce Tanrı’nın ordusu, İslamiyet’i seçtikten sonra ise Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olarak kabul eden bir millettir. Beyaz atlı ve yeşil sarıklı evliyalar ordusu ve ata ruhlarının Türk askerinin yanında savaştığına inanılır. Askerin yanında savaşan veliler şehit olursa, ele geçirilen yere defnedilir ve artık orası kutsal vatan toprağı sayılırdı. Gök Tanrı inanç sisteminde var olan ve İslamiyet’in kabulünden sonra da varlığını sürdüren bazı kutsal ruh, kişi veya varlıklar, ata ruhlarına gösterilen saygı dolayısıyla, yeniden şekillendirilerek, evliyaların şahıslarına mal edilmiştir. 
               Eski Türk ananesine göre Hazar sahillerini dolaşan cihangir olur, yani dünyanın büyük bir bölümünü ele geçirir. Oğuz Kağan Destanı’nda Türklere hedef olarak gösterilen, büyük nehirlere ve büyük denizlere ulaşma şeklindeki Kızılelma, İslamiyet ile birlikte Allah’ın adını yüceltmek şeklini alır. Bugün barışın ve adil paylaşımın egemen olduğu bir dünya düzenini yaratmak ülküsü olan Kızılelma, Türkler için batı yönünde ulaşılması gereken bir ülke, bir taht veya bir tapınak üzerinde parıldayan ve dünya egemenliğini temsil eden som altından yapılmış kızıl renkli, altın bir top olarak düşünülürdü. Türklerde eski bir töreye dayanan altın top, yani Kızılelma Oğuz Kağan’ın fetih sembolüdür. Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuz Türkleri, Hazer Hanı’nın ipek çadırının tepesinde egemenlik sembolü olarak bulunan altın topu ele geçirmeyi ülkü edinmişlerdi. 
              Atlı Türk ordusu, hızlı hareket yeteneği sayesinde en geniş ülkeleri egemenliği altına alabilmiştir. İlk düzenli Türk ordusu MÖ 209 yılında, “Toprak milletin köküdür” diyen Mete Han tarafından kurulmuştur. Divanı Lügati’t Türk’te Kaşgarlı Mahmud, “Bize ad olarak, Türk adını ulu Tanrı vermiştir” der. Asker millet olan Türklerde askerlik vatan borcu, vatan sevgisi ise imandan sayılır ve bazı yörelerde, “vatana kurban olsun” diye askere gidenlerin saçına kına yakılır. Alanya ve çevresinde, askere gidenin çıkardığı fanila bir parça ekmekle birlikte, yediği lokmayı yemek tekrar nasip olsun diye evin balkonundaki bir direğe sarılır. Askere gidenlere, korusun diye dua okunur ve yazılan muska yanında götürülür. Askere gidenin arkasından, su gibi kolayca akıp sağ salim gidip gelmesi için su dökülür. “Vatan, onu karşılıksız sevenlerindir” diyerek, vatanı canından kutsal bilen ve “ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancıyla “vatan sağ olsun” diyebilen Türkler, askere göndermede şenlikler düzenler. 
                Kur’an, “Size savaş açanlara karşı, Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin” derken, Hz. Muhammed, Allah yolunda gece vakti karakol bekleyen ve düşman gözleyen göze ateşin dokunmayacağını söyler. 
            639 yılında, Çin’in boyunduruğuna son verip Göktürk Devleti’ni yeniden canlandırmak isteyen ve bu amaçla Çin imparatorunu kaçırmak üzere bir ihtilal komitesi oluşturan Kürşad ve arkadaşları, “Türk gibi kuvvetli” sözünü, gittiği her yerde kabul ettiren Türk insanının gözü pekliğine örnek olarak gösterilir. Planı uygulayacakları gece fırtına yüzünden dışarı çıkmayan imparatoru kaçırmak için saraya baskın düzenleyen, ancak imparatoru ele geçiremeyen kırk yiğit, buldukları atlarla saraydan çıkmayı başarır. Peşlerine düşen kalabalık Çin kuvvetleriyle Wei Irmağı kıyısında sabaha kadar çarpışır ve birer birer toprağa düşerler. 
                Barbaros Hayreddin Paşa (1478-1546)’nın ağabeyi olan, baba lakaplı Oruç Reis (1470-1518), Cezayir’deki Tilimsen Kalesi’ni kuşatan İspanyollara karşı altı ay direnir. Cephanesinin ve yiyeceğinin bitmesi üzerine askerleriyle İspanyol kuşatmasını yarıp ırmağın karşı kıyısına geçmeyi başarır. Ancak on beş-yirmi kadar savaşçısının karşıya geçemediğini görünce hiç duraksamaz, geri döner ve onlarla birlikte vuruşarak şehit olur. 
          Mithat Cemal Kuntay (1885-1956) vatanı kanla bütünleştirir: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Orhan Şaik Gökyay (1902-1994)’a göre vatan, “İleri atılıp sellercesine/Göğsünden vurulup tam ercesine/Bir gül bahçesine girercesine/Şu kara toprağa girenlerindir.”