Bağımsız Olmanın Bedeli Sinan SEYDİOĞULLARI
Doğan Avcıoğlu, "Milli Kurtuluş Tarihi" adlı eserinde, dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün 1963'te söylediği şu sözleri aktarır: "Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. Kandırmaya çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı önlem alıyorlar. Bir görev veriyorum, sonucu bana gelmeden, Washington'un haberi oluyor. Sonucu, memurlardan önce elçiden öğreniyorum... Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları verir gibi yaparlar. İmzayı attınız mı, ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne de bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat, sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez."
28 Nisan 1966'da Cemil Meriç şöyle
söyler: "Kur'an Tevrat gibi müstehcen değildir, fakat dehşetle karşılanabilecek
olan ayetler vardır. Bu itibarla din bahsinde titiz olanlar, kutsal kitabın
çırılçıplak tercümesini istemezler. Elbette geniş kalabalıklar tanımalıdır
kitapları. Ama kaç zeka, onları tanıdıktan sonra kutsiyetini kabul edebilir.
Vivekananda, 'Aklın ve ilmin karşısında tutunamayan her din batıldır' der.
Gerçekten Müslümanlığın devam etmesini isteyenler için Kur'an'ın Türkçeye
çevrilmesi tehlikelidir. Ama ister istemez edilecektir..."
Hüseyin Cemil Meriç (1916-1987), 1960’larda setlerin yıkıldığını söylüyordu: "...İslamiyet serbestti ama Batı hayranı aydın takımı için gerçeğe, sağduyuya, akla aykırı bir yığındı; din gericilikti... İslam olmak çağın dışına çıkmaktı. Eğitim de, basın da Batı hayranı aydınların elindeydi... Batı hayranı aydın takımı yüzde yüz Batılıydılar ve Batı'nın değerlerine sadık kaldılar. Yeni kuşaklara gelince... Onlar bu sahte Batıcılıktan tiksinmişlerdi. Masallarla avutulamazlardı artık. İkiye ayrıldılar: ülkelerinin kutsallarına sarılanlarla, sosyalizme gönül verenler, Batı'nın kelimeleriyle: Sağcılarla solcular."
Çetin Altan (1927-2015) ise şöyle diyordu: "Uzun yıllar komprador burjuvazisinin yaşantısı ile bu burjuvazinin doğmasına sebep olan Batı burjuvazisini taklit hareketleri, hep ilericilik olarak değerlendirildi. Toprak reformu yapmak, endüstri aşamasını başarmak gibi bir derdi yoktu kimsenin. Bir tek ilericilik vardı, o da Batı burjuvaları gibi yaşayabilmekti…Yabancı dil bilene, temiz pak giyinene, hanımların elini nazik reveranslarla sıkana, 'Aman ne Avrupalı adam' diyorlardı… Herkes ilericiliğin bu olduğuna imanı billah etmişti. Yani komprador burjuvaları temsil ediyordu bu ilericiliği… Bu ilericilik ise halktan sömürülen paraların şatafatlı şekilde sarfiyatına dayanıyordu. Şampanya içmek, pahalı giysiler içindeki hanımlarla gece kulüplerinde dans etmek, sık sık Avrupa’ya gidip gelmek ilericilikti…Halk ise kendisine çok ters gelen bu bol paralı yaşantıya 'Gavurluk' diyordu… Ve böylece halkı sömüren komprador burjuvaları ilerici olurken, halk da gerici oluyordu… Sosyalizm ile halkın yine burjuvaya kızgınlığının bir başka görüntüsü olan dinsel akımlar aslında kaynağını aynı ezilen sınıftan alıyordu. Sadece birincisi bilimsel bir karşı çıkma, ikincisi ise bilinçsiz bir kızgınlığın metafizik olarak şekillenmesiydi…"
1966-1968
yılları arasında Türkiye Büyük Mason Mahfili'nin büyük üstadı olan Orhan
Hançerlioğlu (1916-1991) Felsefe Sözlüğü, Cilt 7, s.298'de, Yeni Sömürgecilik'i
şöyle açıklıyordu: "Kendi ülkelerini
sömürten yerli kompradorların emperyalist burjuvaziden aldıkları kar payı,
göreceli olarak bir dilenciye verilen sadaka ölçüsündedir. Açık bir deyişle,
yerli komprador burjuvazi, bir sadaka karşılığında, emperyalistlerle
ortaklıklar kurarak kendi yoksul halkını sömürmektedir."
Türkiye
Komünizmle Mücadele Derneği'nin seminer ve kongrelerinde Adalet Partisi (AP)
taraftarı divan tarafından konuşmaları engellenen bazı Cumhuriyetçi Köylü
Millet Partisi (CKMP) taraftarı delegeler, düşüncelerini Milli Hareket
Dergisinin Mayıs 1968 tarihli sayısında şöyle yayınlıyordu: "...Komünizmle Mücadele Derneği, para
babalarının kasalarını bekleme derneği durumuna düştü... Biz komünizmle mücadele
edelim derken, onun kökte kardeşi durumunda olan kapitalizmin savunucusu durumuna
geldik. Dinsiz komünistlerin başını ezelim derken, imansız kapitalistlere rahat
sağladık. Bizim iyi niyetimizi sömüren para babası, toprak ağası, fabrika
patronu kapitalist, bir eliyle beslediği komünistlerin üzerine, yanında çalıştırdığı
işçiyi, köylüyü saldırttı... Türkiye'deki sosyal dengesizliği görmek istemeyen ruhsuz
kapitalistin düşüncesine ortak olmakla bu işler halledilmiyor... Bugün Anadolu
halkı çıplak ve açtır... Namussuz
kapitalistin, vicdansız ağanın hainliğini millete açıklayamadık. Bunu yapan
komünistler oldu... Biz milletin karşısına kapitalistin maşası, para babasının
bekçisi gibi çıktık. Komünistler ise millete koruyucu melek gibi göründüler.
Artık bu yoldan dönmeliyiz. Millete kapitalistlerin, toprak ağalarının,
sömürücü tüccarın, para babası ve millet düşmanlarının bekçisi olmadığımızı
göstermeliyiz. Komünizmin olduğu kadar, maddeci kapitalizmin de düşmanı
olduğumuzu ilan etmeliyiz..."
Nurettin
Topçu, 6. Filo'yu protesto edenlerin üzerine saldıranlara karşı, "Siz bu hareketinizle en şaşkın
sapıkların safında yer almış bulunuyorsunuz" diye yazdı ve "komünizmin müslümanlığa, Amerika'nın
da komünizme düşman olması nedeniyle Amerika'yı desteklemenin her müslümana
vacip olduğu" fikrine şiddetle karşı çıktı. Attila İlhan da, "Bu bela sağ/sol çatışması değildir" diyordu.
Nitekim, "sağ ve
sol" grupların içine pek çok provokatör
sızmıştı.
17
Ağustos 1969'da MTTB Kongresi'nde ümmetçiler ile milliyetçiler arasında taşlı
sopalı kavga çıktı. Abdullah Öcalan'ın 1969'da Ankara'da İzmir caddesinde, Komünizmle
Mücadele Derneği (KMD) kontrolündeki Fikir Ajansı'na gidip geldiği, KMD
yayınlarını basan ajansın sahibinin KMD üyesi ve aynı zamanda MİT'le irtibatlı
olan Refik Korkut olduğu yazıldı.