Sinan SEYDİOĞULLARI
Yeni gün demektir. Baharın gelişini ve tabiatın
uyanışını simgeler. Sembolü yeşermiş buğdaydır.
Aynı zamanda gece ile gündüzün eşitlendiği gün olan 21
Mart, Orta Asya’dan Balkanlar'a kadar uzanan bölgede, Sümerlerden beri coşkulu
törenlerle kutlanır.
Mart dokuzu ya da sultan nevruz da denilen günde
şenlikler yapılır, yenilir, içilir ve niyetler tutulur. Su serpme ve ateş
üzerinden atlama geleneği, kötülüklerden temizlenme amacını taşır. Gök Tanrı
inancında, okunmuş su ilaç gibi içilir ve onunla banyo yapılır. Ateş ise
insanları her beladan korur.
Divanı Lügatit Türk’te baharın gelişi, doğadaki
değişiklik ve canlanma yeryüzüne ipek kumaştan döşek serilmesi, dünyanın
nefesinin ısınması, yağmur tanelerinin saçılmasıyla inci, mercan çiçeklerinin
açması şeklinde yorumlanır.
Demircilik mesleğini kutsamak adına bir demir parçası
ateşte kızdırılır ve örse konarak, çekiçle dövülür. Eski Türkler demiri ulu ve
kutsal sayar, “gök girsin kızıl çıksın” diyerek, kılıç üzerine yemin
ederlerdi. Türklerde Ergenekon’dan çıkılan gün nevruz olarak kabul edilir
ve Ergenekon Destanı olarak anlatılır: Düşmanları ile yaptıkları savaşı
kaybeden Göktürk Kağanı ve yeğeni, eşleri ile birlikte tutsak düşer.
Bir süre sonra düşmanın elinden kaçar ve buldukları
sürüleri ile kendilerine güvenli bir yurt ararlar. Bir kurdun ayak izlerinin
peşinden giderek, geldikleri yoldan başka geçidi olmayan yemyeşil bir yer bulur
ve buraya Ergenekon adını verirler. Sarp geçit anlamına gelen Ergenekon, özlemi
çekilen cennet anlamında da kullanılır.
400 yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğalırlar
ki, artık Ergenekon’a sığmaz olurlar ve buradan çıkmaya karar verirler. Bir
demirci dağda demir madeni olduğunu, dağın ateşe verilerek yolun
açılabileceğini söyler. Bunun üzerine dağın çevresine odun ve kömür yığarak,
yetmiş büyük körükle tutuşmasını sağlarlar. Böylece dağ erir ve Göktürkler
Ergenekon’dan çıkar, adeta yeniden doğar ve eski yurtlarına yeniden egemen
olurlar.
Altaylar’ın yan yana duran üç doruğuna birden ÜÇ SÜMER
denir. Aslında, Ergenekon Sümerlerin Altaylar'dan çıkış yeridir. Göktürkler
atalarını destanlaştırmıştır.
Eski Türkler, yay adını verdikleri ilkbahar mevsiminde
koyun veya kısrak sütünü bulgurla karıştırıp lapa yaparak, Gök Tanrı Ülgen’in
insanlara hayat vermek ve onları kötülüklerden korumak için görevlendirip
yeryüzüne gönderdiği kutsal ruh Yayık adına yere saçarlardı.
Yayık kaldırma denilen bu törenle hoşluk ve iyilik
dilenirdi. Kutsal ruh Yayık’ın, göğün üçüncü katında bulunan Ak-Göl’den aldığı
sütü, yeni doğan bebeklere damla damla dağıttığına ve Gök Tanrı Ülgen’in, Yayık
aracılığıyla sütün bir kap içinde çalkalanıp dövülerek tereyağı yapılmasını
insanlara öğrettiğine inanılır. Anadolu köyleri ve yaylalarında, tereyağı elde
etmede kullanılan yayıklar adını buradan alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder