28 Şubat 2018 Çarşamba

Kur'an ve Hz. Muhammed Sinan SEYDİOĞULLARI

Kur'an ve Hz. Muhammed

                                                                          Sinan SEYDİOĞULLARI


          İslamiyet alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (571-632) tarafından duyurulan semavi dindir. İslam, kendini Allah iradesine teslim ederek, esenliğe kavuşmak demektir. İslami hükümler ayetlere ve hadis olarak adlandırılan peygamberin söz ve davranışlarına dayanır. Tevhit (Allah'ın varlığına inanmak ve birliğini kabul etmek) dini olan İslamiyet'in kutsal kitabı Kur'an'ı Kerim 23 yılda (610-632), 114 sure, 6236 ayet ve Arapça olarak Hz. Muhammed'e vahyedilmiştir.
          Kur'an Allah sözüdür ve okunması ibadettir. Allah ismi, kainatın tek yaratıcısı olan Tanrı'nın Arapça özel adıdır. Kur'an ayetleri 633 yılında toplanarak tek bir nüsha haline getirilmiş ve ilk defa 645 yılında çoğaltılmıştır. Kur'an'da inanç ilkelerine, ibadet, ahlak ve hukukla ilgili emir ve yasaklara, ayrıca çeşitli tarihsel olaylara yer verilir. Kur'an, insanları düşünüp ibret almak ve aklını kullanmakla sorumlu tutar.       
          Kur'an'a göre, peygamberler kendisinden önceki peygamberi onaylamak ve son pey­gamber olan Hz. Muhammed'i de bildirmekle yükümlüydü. Kur'an, Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu ya da kendisi sayan Hristiyan inancına kesinlikle karşı çıkar; Hz. İsa'nın öldürülmediğini, yalnızca öyle göründüğünü ve Allah'ın onu vefat ettirip kendi katına yükselttiğini bildirir. Kur'an, Hristiyanların İncil'de ve Yahudilerin de Tevrat'ta geçenlerin önemli bir bölümünü unuttuğunu ve değiştirdiğini söyler.
           Kur'an'a göre Allah, kainata son mesajı olan Kur'an'ı kendi himaye ve korumasına almıştır; Kur'an'da sonsuza kadar bir bozulma ve değişme olmayacaktır.
          İslam dininin beş temel şartından ilki, Kelime-i şahadet olarak adlandırılan "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu/Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur ve tanıklık ederim ki, Muhammed onun kulu ve elçisidir" cümlesinin açıkça dile getirilmesidir. Bunu söyleyen kişi Müslüman sayılır. Diğer şartları namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmektir. Bu şartları yerine getirmese de, bunların Allah buyruğu olduğuna inanan kişi Müslüman sayılır. İbadetin onda dokuzu, helal rızk aramaktır. İslam'ın amentüsü de denilen imanın altı şartı ise, Allah'tan başka Tanrı olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve peygamberi olduğuna, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe (öldükten sonra dirilmeye ve dünyada yaptıklarından dolayı sorgulanacağına), kaza ve kadere (hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine) inanmaktır.
          Kur'an'a göre, dinde zorlama yoktur. Dinin ruhu, doğru iman ve doğru davranıştır. İslam'ın iman ve ibadet esaslarına uyan kişinin, ayrıca ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi, verdiği sözleri tutması ve sabretmesi esastır. Gönülden inanmadığı halde Allah'ı, Peygamber'i ve onun bildirdiği diğer iman ilkelerini benimsediğini söyleyen ya da öyle davrananlar münafık olarak adlandırılır ve bunların belirtileri şöyle sıralanır: Yalan söylemek, verdiği sözde durmamak, emanete ihanet etmek.
          Kur'an'da, bilenlerle bilmeyenlerin bir tutulamayacağı belirtilir. "İlim Çin'de de olsa, onu alınız" diyen Hz. Muhammed'e göre Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu, mümin de malları ve canları hususunda insanların kendisine güvendiği kişidir.
          Mekke'nin yeni fethedildiği günlerde, bir kabile reisinin kızı hırsızlık yaparken yakalanır ve Hz. Muhammed'e getirilir. Günün siyasi dengelerinin, bu kabileyle aranın bozulmamasını gerektirdiğini düşünenler kızın affedilmesini ister. Hz. Peygamber, "Bu istediğiniz şey, sizden önceki toplulukların yok edilme sebebidir. Onlarda hatırlı ve güçlü biri suç işlediğinde affedilir, ancak halktan biri suç işlediğinde cezalandırılırdı" diyerek, isteği geri çevirir. "Bir devlet adalet ile yükselir, zulüm ile yıkılır" diyen Hz. Muhammed şöyle söyler: "En zayıf insanın en kuvvetli olandan hakkını kolayca aldığı devlet adaletli devlet, en zayıf insanın güçlü olandan hakkını alamadığı devlet ise zalim devlettir."
          Mehmet Akif Ersoy, "Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır/Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır" der. İslam uygarlığının oluşması ve gelişmesinde önemli rol oynayan Müslüman Türkler genelde itikadi olarak Maturidiye, ameli olarak da Hanefi mezhebine bağlıdır.
          Kur'an'da surelerin başında yer alan, "Rahman ve rahim (dünyada bütün yaratıklara, ahirette inananlara merhametli) olan Allah'ın adıyla" anlamına gelen, Arapça Bismillahirrahmanirrahim ayetine besmele adı verilir. Hz. Muhammed besmelenin her şeyin anahtarı olduğunu, besmelesiz başlanan işlerin bereketsiz ve kısır kalacağını söyler.
          Müslüman toplumlarda "Allah yardımı üzerinize olsun" anlamına gelen Arapça selamünaleyküm selamlama sözüne, "Allah yardımı sizin de üzerinize olsun" anlamındaki aleykümselam sözü ile karşılık verilir. Karşılaşılan kimseye sözle veya işaretle yapılan nezaket gösterisi, esenleme olarak tanımlanan selam ilk defa, yaratıldıktan hemen sonra Adem peygamber tarafından meleklere verilir. Allah'ın kutsal adlarından olan selamı önce araçlı yürüyene, küçük büyüğe, sayıca az olan çok olana, ayakta olan oturana verir. Selamlaşmak, sevgiyi artırır. Hz. Muhammed, hayırlı Müslüman'ı yemek ikram eden, tanıdığına ve tanımadığına selam veren kişi olarak tanımlar. Dede Korkut Hikayeleri'nde bağır basmak olarak adlandırılan ve sağ eli yukarı kaldırarak, göğüs üzerine koymak şeklinde yapılan davranış saygı ve selamı içerir. Bu şekildeki selama Göktürk anıtlarında da rastlanır.
          Kur'an'a göre, dua ibadetin özüdür. Allah'a yalvarma, yakarış olarak bilinen dua belayı ve kazayı savar, rahmetin anahtarıdır. Dua, ruhun Allah'a yükselişidir. Dua edenin dileğine karşılık verileceğine inanılır. Hz. Muhammed, "Fatiha/Başlangıç, duaların en güzelidir" der. Kitabın anası ve Kur'an'ın özeti olarak değerlendirilen Fatiha suresi, tamam olarak inen ilk suredir. Beş vakit kılınan namazda ve Allah rızası için her fırsatta okunur. Hz. Muhammed'e göre Yasin/Ey İnsan suresi, Kur'an'ın kalbidir. İhlas/İçten Bağlılık suresi için de Kur'an'ın üçte biridir, denir ve onun için üç defa okunur. "Allah isterse, Allah nasip ettiyse" anlamındaki İnşallah sözü de çokça söylenen bir duadır.
          Kur'an; yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan her şeyin Allah'a hamd, tespih ve ibadet ettiklerini belirtir. Tespih, Allah'ın hiçbir eksikliği bulunmadığına inanıp bunu söylemektir. Namazlardan sonra 33'er defa Süphanallah (Allah her türlü kusur, ayıp ve eksiklikten, insanlığa özgü niteliklerden uzaktır), Elhamdülillah (Şükür Allah'adır), Allahu ekber (Allah büyüktür) diyerek, ipe dizilmiş tanelerle tespih çekilir. İdris peygamber, "ağaçların yaprakları kadar" diyerek, tespih okurdu.
          Hz. Muhammed, "Peygamberlik sona ermiştir, fakat müjdeciler vardır. O da hayırlı rüyadır" der. Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı olup olmadığı konusunda manevi bir işarete kavuşmak için iki rekatlık istihare namazı kılınır ve namazdan sonra abdestli olarak kıbleye yönelip yatılır. Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe; siyah veya kırmızı görülmesi ise kötülüğe işarettir.
          Hz. Muhammed'in dualarından biri şöyledir: "Allahım! Ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen bilgiden ve kabul edilmeyecek duadan sana sığınırım."
          Oğuz Kağan'ın duası şöyle başlar: "Ulu Tanrı! Güzel Tanrı! Gök Tanrı! Sen Türk'ü, Türk yurtlarını koru. Düşmanın kötülüğünden sakla. Türk'ü yiğitlikte sürekli kıl. Türk'ü erlik davasıyla yaşat. Türk'ü gerçekçi yap."
          Dede Korkut (9. ve 10. yy arası), hikayelerinin sonunda şöyle dua eder: "Yerli kara dağların yıkılmasın/Gölgeli kaba ağacın kesilmesin/Taşkın akan güzel suyun kurumasın/Kanatlarının ucu kırılmasın/Koşarken ak boz atın sürçmesin (sendelemesin)/Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin/Dürtüşürken alaca mızrağın ufalanmasın/Ak saçlı ananın yeri uçmak (cennet) olsun/Ak sakallı babanın yeri uçmak olsun/Hakkın yandırdığı çırağın yanadursun/Yüce Tanrı, seni alçağa muhtaç etmesin/Oğul ile kardeşten ayırmasın/Ahir vaktinde arı imandan ayırmasın/Amin diyenler, Tanrı'nın yüzünü görsün/Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun/Tanrı'nın verdiği umudun kesilmesin/Derlesin toplasın, günahınızı, adı güzel Muhammed Mustafa'nın yüzü suyuna bağışlasın, Han'ım hey!..."
          Yunus Emre, Allah'a şöyle seslenir: "Gökyüzünde İsa ile/Tur Dağı'nda Musa ile/Elindeki asa ile/Çağırayım Mevla'm seni." Bağımsız yaşamanın ancak vatan toprağına sahip çıkmakla mümkün olduğunu bilen Türk insanı "Allah devlete, millete zeval vermesin (süreklilik versin)" diyerek, bunu dualarına da yansıtır: "Yüce Tanrı'm, bu cennet vatanın üzerinden çocuk seslerini, kuş cıvıltılarını, türkü nağmelerini, tüten ocakları, ezan seslerini, ay yıldızlı bayrağı, atalarımızın güzel gelenek ve göreneklerini sonsuza kadar eksik etme. Amin..."
          Kur'an, "Barış daha hayırlıdır" der. 26 Ağustos 1922'de Kocatepe'de, M. Kemal Atatürk'ün, "Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zinciri altında kalmasına izin verme" diye dua ederken, gözlerinden birkaç damla yaşın süzüldüğü görülür. Arif Nihat Asya (1904-1975) "Müslümanlıkla yoğrulan yurdu Müslümansız bırakma, Allahım" diye dua eder. Kur'an, "Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz" der.
          Hz. Muhammed'in bir duası da şöyledir: "Allah'ım, sıkıntı ve hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklıktan ve pintilikten, insanların kahrından sana sığınırım."
          Türk geleneklerinde, anne duası ve kutsal sayılan anne sütünün helal edilmesi önemlidir. Bundan dolayı, Türk anaları çocukları için "sütüm sana yerden göğe helal olsun" diye dua eder. Regaip ve Berat geceleriyle, Ramazan ve Kurban bayramı geceleri yapılan duaların geri çevril­meyeceğini ve kabul olunacağını söyleyen Hz. Muhammed, kabul olunacağından şüphe duyulmayan üç duayı da şöyle açıklar: "Haksızlığa uğramış olanın duası, misafirin duası, anne ve babanın çocuklarına olan duaları." Dul kadın, yaşlı kimse ve yetim bedduasından çekinilir. Yetim, öksüz ve garip kimselerin hakkı yenmez. Aksi halde, bunun acısının kendi kanından gelenlerden, çocuklarından çıkacağına inanılır.
          Kur'an'a göre, insan için ancak çalıştığı vardır. "İki günü birbirine eşit olan insan zarardadır" diyen Hz. Peygamber'e göre ise, sağlık ve boş vakit insanoğlu için iki önemli nimettir ve yarın yaparım diyen yok olmuştur.
          Hz. Muhammed şöyle der: "Yöneticilerinizin yalanlarını onaylamayın ve onlara zulümlerinde (haksız uygulamalarında) yardımcı olmayın. Her kim onların yalanını tasdik eder ve zulümlerine yardımcı olursa Havzı Kevser (Cennetteki kutsal su havuzu)'in başına gelemez."
          Yavuz Bülent Bakiler (d.1936), bir şiirinde şöyle der: "Yalın ayaklarınla koştun mu tarla tarla/Duydun mu çıplak toprağın, çıplak insanın yasını/Ağlayan kadınlarla, ihtiyarlarla/Yaşadın mı bir yağmur duasını?/Bozbulanık ırmaklarda çimdin mi/Kulak verdin mi yürekten kavala, saza/Bir ipek seccade üstünde gibi, huzurla/Durdun mu toprakta namaza?"
          İslam coğrafyasında birçok devlet hizmeti, cami, mescit, medrese, türbe, kervansaray, mektep, tekke, köprü, su kanalları, imaret ve hastane gibi tesisler, mal varlığına dayalı ve sosyal içerikli dini bir kuruluş olan vakıflar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlılarda, kuşlar için bile kurulmuş birçok vakıf vardı. Kur'an, Allah'ın rahmetinin iyilik yapanlara yakın olduğunu söyler. "İnsanlar öldüğünde amel defterleri kapanır. Ancak, üç şeyden kazanılan sevabın yazılmasına devam edilir: Sadakai cariye (İnsanların yararlandığı cami, okul, çeşme, köprü, yol gibi tesisler), bilimsel eserler ve kendisine dua eden hayırlı ve yararlı evlatlar" diyen Hz. Muhammed hurmalıklarını yoksullar, özgürlüğünü kazanmak isteyen köleler, yolda kalmışlar ve konuklar için vakfetmişti. Kur'an "Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz" der.
          Orhun Yazıtları'na göre hükümdarın asıl görevi, halkı doyurmak ve giydirmek, onu zengin etmektir. Kutadgu Bilig'e göre ise hükümdar, her şeyden önce fakiri gözetmeli, zenginlerin yükünü orta hallilere yüklememelidir.
          İslam'ın beş şartından biri ve aynı zamanda yoksulun, zenginin malındaki hakkı olan zekat, mal ile yapılan bir ibadettir. Zekatın, hem malı hem de vereni temizlediğine inanılır. Zekat, temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, üzerinden bir yıl geçen belirli bir miktar malın belli bir oranının (genelde kırkta birinin) yılda bir kere ihtiyaç sahiplerine verilmesidir. Zekat toplamakla görevli kişinin, yanında getirdiği bazı malların kendisine hediye olarak verildiğini söylemesi üzerine Hz. Muhammed, "Bu kişi evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi?" diye sorar. "Rüşvet alana, verene ve aracı olana lanet olsun" diyen Hz. Peygamber, kamu malı çalanın cenaze namazını kıldırmaz ve onların cehennemlik olduğunu söyler.
          Allah rızasını kazanmak amacıyla verilen para ya da mal olan sadakanın olabildiğince gizli verilmesi, sadakayı verenle alanın birbirini görmemesi esastır. "Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek" cümlesiyle şekillenen bu anlayış, Osmanlılarda sadaka taşlarıyla sembolleştirmişti. Sadaka taşları bir buçuk-iki metre boyunda, üst kısımları çanak gibi oyulmuş sütunlardı. Taşların üstüne sadaka olarak bırakılan paralar, yoksulluğunu açıklayamayan ihtiyaç sahipleri tarafından gecenin geç saatlerinde alınırdı. Başkaları da düşünülür, ihtiyaç fazlası paraya dokunulmazdı. Hiç tanınmadıkları semtlere giden varlıklı kişiler, buralardaki bakkal ve manavlara girip mahalle sakinlerine ait borç defterini ister ve baştan, son­dan veya ortadan hesaplattırdıkları borçları "Allah kabul etsin" diyerek, ödeyip giderdi.
          Hz. Muhammed, "İnsanlar yoksullarına düşmanlık edip dünyalarını imara daldıkları, köpeğin ete saldırdığı gibi paraya hücum ettikleri vakit, Allah onları dört belaya tutsak eder: Zamanın darlığı, yöneticinin zulmü, hakimin ihaneti, düşmanın büyüklüğü" der.
          İslam dininde, günde beş vakit kılınan namaz için yapılan Arapça sözlü çağrı olan ezan, aynı zamanda bir iman duyurusudur. Hicretten sonra 622 yılında Hz. Muhammed, halkı namaz için toplamak amacıyla bir çan yapılmasını ister. Sahabelerden Zeyd o gece rüyasında, bir kişinin kendisine ezanın sözlerini öğrettiğini görür. Aynı rüyayı görenler arasında Hz. Ömer de vardır. Zeyd, Hz. Muhammed'in de iznini alarak, bu sözleri sesi gür olan Bilali Habeşi'ye aktarır, o da ilk defa okur. Ezan yedi temel cümleden oluşur: "Allahu ekber (Allah büyüktür) (4)/Eşhedu en la ilahe illallah (Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur) (2)/Eşhedu enne Muhammeden resulullah (Tanıklık ederim ki, Muhammed Allah'ın elçisidir) (2)/Hayya ale's-salah (Haydi namaza) (2)/Hayya ale'l-felah (Haydi kurtuluşa) (2)/Allahu ekber (Allah büyüktür) (2)/La ilahe illallah (Allah'tan başka Tanrı yoktur)." Ezan okunduğu sırada yapılan duanın asla geri çevrilmeyeceğine inanılır. Ezan sesini duyan Şeytan'ın oradan uzaklaştığı söylenir. Müslüman ülkesinin kanıtı göklere yükselen minareler ve mavi gök kubbeyi çınlatan ezan sesleridir.
        Evliya mezarları, Türklerin vatan anlayışının manevi temelini oluşturur. Bunlar o yerin koruyucusu ve ümit kaynağı sayılır. Mezarının ibadet edilen bir put yeri olmasını istemeyen Hz. Muhammed'e göre en kutsal olan, insanlık onuru ve insanlık hakkıdır.
          Sakarya Savaşı sonrasında Ankara'ya dönen Atatürk coşkulu bir kalabalık tarafından törenle karşılanır. Töreni düzenleyenler, Hacı Bayram Veli'nin türbesine gidilerek, orada yapılacak duadan sonra Ulus'taki Meclis binasına dönmeyi planlamıştır. Ancak Atatürk, "Öyle şey olmaz. Yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam" diyerek bunu kabul etmez.
          Tarikatlar, zamanla eski Yunan ve İran felsefesinden de etkilenerek, şeyhlik gibi yapılanmalarla İslam toplulukları üzerinde egemenlik kurma ve çıkar sağlama aracı haline gelir. Atatürk 1925'te tarikatları, tekke ve zaviyeleri kapatır.
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder