Kur'an ve Hz. Muhammed
Sinan SEYDİOĞULLARI
İslamiyet alemlere rahmet olarak
gönderilen Hz. Muhammed (571-632) tarafından duyurulan semavi dindir. İslam,
kendini Allah iradesine teslim ederek, esenliğe kavuşmak demektir. İslami
hükümler ayetlere ve hadis olarak adlandırılan peygamberin söz ve davranışlarına
dayanır. Tevhit (Allah'ın varlığına inanmak ve birliğini kabul etmek) dini olan
İslamiyet'in kutsal kitabı Kur'an'ı Kerim 23 yılda (610-632), 114 sure, 6236 ayet
ve Arapça olarak Hz. Muhammed'e vahyedilmiştir.
Kur'an Allah sözüdür ve okunması
ibadettir. Allah ismi, kainatın tek yaratıcısı olan Tanrı'nın Arapça özel adıdır. Kur'an
ayetleri 633 yılında toplanarak tek bir nüsha haline getirilmiş ve ilk defa 645
yılında çoğaltılmıştır. Kur'an'da inanç ilkelerine, ibadet, ahlak ve hukukla
ilgili emir ve yasaklara, ayrıca çeşitli tarihsel olaylara yer verilir. Kur'an,
insanları düşünüp ibret almak ve aklını kullanmakla sorumlu tutar.
Kur'an'a göre, peygamberler
kendisinden önceki peygamberi onaylamak ve son peygamber olan Hz. Muhammed'i
de bildirmekle yükümlüydü. Kur'an,
Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu ya da kendisi sayan Hristiyan inancına kesinlikle
karşı çıkar; Hz. İsa'nın öldürülmediğini, yalnızca öyle göründüğünü ve Allah'ın onu vefat ettirip kendi katına
yükselttiğini bildirir. Kur'an, Hristiyanların İncil'de ve Yahudilerin de
Tevrat'ta geçenlerin önemli bir bölümünü unuttuğunu ve değiştirdiğini söyler.
Kur'an'a göre Allah, kainata son
mesajı olan Kur'an'ı kendi himaye ve korumasına almıştır; Kur'an'da sonsuza
kadar bir bozulma ve değişme olmayacaktır.
İslam dininin beş temel şartından ilki, Kelime-i şahadet olarak
adlandırılan "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu
ve resuluhu/Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur ve tanıklık ederim
ki, Muhammed onun kulu ve elçisidir" cümlesinin açıkça dile
getirilmesidir. Bunu söyleyen kişi Müslüman sayılır. Diğer şartları namaz
kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hacca gitmektir. Bu şartları yerine
getirmese de, bunların Allah buyruğu olduğuna inanan kişi Müslüman sayılır.
İbadetin onda dokuzu, helal rızk aramaktır. İslam'ın amentüsü de denilen imanın
altı şartı ise, Allah'tan başka Tanrı olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve
peygamberi olduğuna, Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret
gününe (öldükten sonra dirilmeye ve dünyada yaptıklarından dolayı
sorgulanacağına), kaza ve kadere (hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine)
inanmaktır.
Kur'an'a göre, dinde zorlama yoktur.
Dinin ruhu, doğru iman ve doğru davranıştır. İslam'ın iman ve ibadet esaslarına
uyan kişinin, ayrıca ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi, verdiği sözleri tutması
ve sabretmesi esastır. Gönülden inanmadığı halde Allah'ı, Peygamber'i ve onun
bildirdiği diğer iman ilkelerini benimsediğini söyleyen ya da öyle davrananlar
münafık olarak adlandırılır ve bunların belirtileri şöyle sıralanır: Yalan
söylemek, verdiği sözde durmamak, emanete ihanet etmek.
Kur'an'da,
bilenlerle bilmeyenlerin bir tutulamayacağı belirtilir. "İlim Çin'de de
olsa, onu alınız" diyen Hz. Muhammed'e göre Müslüman, dilinden ve elinden
Müslümanların güvende olduğu, mümin de malları ve canları hususunda insanların
kendisine güvendiği kişidir.

Mehmet Akif Ersoy, "Ne irfandır
veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır/Fazilet hissi insanlarda Allah
korkusundandır" der. İslam
uygarlığının oluşması ve gelişmesinde önemli rol oynayan Müslüman Türkler
genelde itikadi olarak Maturidiye, ameli olarak da Hanefi mezhebine bağlıdır.
Kur'an'da surelerin başında yer alan,
"Rahman ve rahim (dünyada bütün yaratıklara, ahirette inananlara
merhametli) olan Allah'ın adıyla" anlamına gelen, Arapça
Bismillahirrahmanirrahim ayetine besmele adı verilir. Hz. Muhammed besmelenin
her şeyin anahtarı olduğunu, besmelesiz başlanan işlerin bereketsiz ve kısır
kalacağını söyler.
Müslüman toplumlarda "Allah yardımı
üzerinize olsun" anlamına gelen Arapça selamünaleyküm selamlama sözüne, "Allah
yardımı sizin de üzerinize olsun" anlamındaki aleykümselam sözü ile
karşılık verilir. Karşılaşılan kimseye sözle veya işaretle yapılan nezaket
gösterisi, esenleme olarak tanımlanan selam ilk defa, yaratıldıktan hemen sonra
Adem peygamber tarafından meleklere verilir. Allah'ın kutsal adlarından olan
selamı önce araçlı yürüyene, küçük büyüğe, sayıca az olan çok olana, ayakta
olan oturana verir. Selamlaşmak, sevgiyi artırır. Hz. Muhammed, hayırlı
Müslüman'ı yemek ikram eden, tanıdığına ve tanımadığına selam veren kişi olarak
tanımlar. Dede Korkut Hikayeleri'nde bağır basmak olarak adlandırılan ve sağ
eli yukarı kaldırarak, göğüs üzerine koymak şeklinde yapılan davranış saygı ve
selamı içerir. Bu şekildeki selama Göktürk anıtlarında da rastlanır.
Kur'an'a göre, dua ibadetin özüdür.
Allah'a yalvarma, yakarış olarak bilinen dua belayı ve kazayı savar, rahmetin
anahtarıdır. Dua, ruhun Allah'a yükselişidir. Dua edenin dileğine karşılık verileceğine
inanılır. Hz. Muhammed, "Fatiha/Başlangıç, duaların en güzelidir"
der. Kitabın anası ve Kur'an'ın özeti olarak değerlendirilen Fatiha suresi,
tamam olarak inen ilk suredir. Beş vakit kılınan namazda ve Allah rızası için her
fırsatta okunur. Hz. Muhammed'e göre Yasin/Ey İnsan suresi, Kur'an'ın kalbidir.
İhlas/İçten Bağlılık suresi için de Kur'an'ın üçte biridir, denir ve onun için
üç defa okunur. "Allah isterse, Allah nasip ettiyse" anlamındaki
İnşallah sözü de çokça söylenen bir duadır.
Kur'an; yedi gök, dünya ve bunlarda
bulunan her şeyin Allah'a hamd, tespih ve ibadet ettiklerini belirtir. Tespih,
Allah'ın hiçbir eksikliği bulunmadığına inanıp bunu söylemektir. Namazlardan
sonra 33'er defa Süphanallah (Allah
her türlü kusur, ayıp ve eksiklikten, insanlığa özgü niteliklerden uzaktır),
Elhamdülillah (Şükür Allah'adır), Allahu ekber (Allah büyüktür) diyerek, ipe
dizilmiş tanelerle tespih çekilir. İdris
peygamber, "ağaçların yaprakları kadar" diyerek, tespih okurdu.
Hz. Muhammed, "Peygamberlik sona
ermiştir, fakat müjdeciler vardır. O da hayırlı rüyadır" der. Bir şeyin kendisi hakkında hayırlı
olup olmadığı konusunda manevi bir işarete kavuşmak için iki rekatlık istihare
namazı kılınır ve namazdan sonra abdestli olarak kıbleye yönelip yatılır.
Rüyada beyaz veya yeşil görülmesi hayır ve iyiliğe; siyah veya kırmızı
görülmesi ise kötülüğe işarettir.

Oğuz Kağan'ın duası şöyle başlar: "Ulu
Tanrı! Güzel Tanrı! Gök Tanrı! Sen Türk'ü, Türk yurtlarını koru. Düşmanın
kötülüğünden sakla. Türk'ü yiğitlikte sürekli kıl. Türk'ü erlik davasıyla
yaşat. Türk'ü gerçekçi yap."

Yunus Emre, Allah'a şöyle seslenir: "Gökyüzünde
İsa ile/Tur Dağı'nda Musa ile/Elindeki asa ile/Çağırayım Mevla'm seni."
Bağımsız yaşamanın ancak vatan toprağına sahip çıkmakla mümkün olduğunu bilen
Türk insanı "Allah devlete, millete zeval vermesin (süreklilik versin)"
diyerek, bunu dualarına da yansıtır: "Yüce Tanrı'm, bu cennet vatanın
üzerinden çocuk seslerini, kuş cıvıltılarını, türkü nağmelerini, tüten
ocakları, ezan seslerini, ay yıldızlı bayrağı, atalarımızın güzel gelenek ve
göreneklerini sonsuza kadar eksik etme. Amin..."
Kur'an, "Barış daha hayırlıdır"
der. 26 Ağustos 1922'de Kocatepe'de, M. Kemal Atatürk'ün, "Ya Rabbi! Sen
Türk ordusunu muzaffer et. Türklüğün, Müslümanlığın düşman ayakları altında,
esaret zinciri altında kalmasına izin verme" diye dua ederken, gözlerinden
birkaç damla yaşın süzüldüğü görülür. Arif Nihat Asya (1904-1975) "Müslümanlıkla
yoğrulan yurdu Müslümansız bırakma, Allahım" diye dua eder. Kur'an, "Gevşemeyin,
hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan
sizlersiniz" der.
Hz. Muhammed'in bir duası da şöyledir: "Allah'ım, sıkıntı ve
hüzünden, acizlik ve tembellikten, korkaklıktan ve pintilikten, insanların
kahrından sana sığınırım."
Türk geleneklerinde, anne duası ve
kutsal sayılan anne sütünün helal edilmesi önemlidir. Bundan dolayı, Türk
anaları çocukları için "sütüm sana yerden göğe helal olsun" diye dua
eder. Regaip ve Berat geceleriyle, Ramazan ve Kurban bayramı geceleri yapılan
duaların geri çevrilmeyeceğini ve kabul olunacağını söyleyen Hz. Muhammed,
kabul olunacağından şüphe duyulmayan üç duayı da şöyle açıklar: "Haksızlığa
uğramış olanın duası, misafirin duası, anne ve babanın çocuklarına olan
duaları." Dul kadın, yaşlı kimse ve yetim bedduasından çekinilir. Yetim,
öksüz ve garip kimselerin hakkı yenmez. Aksi halde, bunun acısının kendi
kanından gelenlerden, çocuklarından çıkacağına inanılır.
Kur'an'a göre, insan için ancak
çalıştığı vardır. "İki günü birbirine eşit olan insan zarardadır"
diyen Hz. Peygamber'e göre ise, sağlık ve boş vakit insanoğlu için iki önemli
nimettir ve yarın yaparım diyen yok olmuştur.
Hz. Muhammed şöyle der: "Yöneticilerinizin
yalanlarını onaylamayın ve onlara zulümlerinde (haksız uygulamalarında)
yardımcı olmayın. Her kim onların yalanını tasdik eder ve zulümlerine yardımcı
olursa Havzı Kevser (Cennetteki kutsal su havuzu)'in başına gelemez."
Yavuz Bülent Bakiler (d.1936), bir şiirinde
şöyle der: "Yalın ayaklarınla koştun mu tarla tarla/Duydun mu çıplak
toprağın, çıplak insanın yasını/Ağlayan kadınlarla, ihtiyarlarla/Yaşadın mı bir
yağmur duasını?/Bozbulanık ırmaklarda çimdin mi/Kulak verdin mi yürekten
kavala, saza/Bir ipek seccade üstünde gibi, huzurla/Durdun mu toprakta namaza?"
İslam coğrafyasında birçok devlet hizmeti, cami, mescit, medrese,
türbe, kervansaray, mektep, tekke, köprü, su kanalları, imaret ve hastane gibi
tesisler, mal varlığına dayalı ve sosyal içerikli dini bir kuruluş olan
vakıflar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlılarda, kuşlar için bile
kurulmuş birçok vakıf vardı. Kur'an, Allah'ın rahmetinin iyilik yapanlara yakın
olduğunu söyler. "İnsanlar
öldüğünde amel defterleri kapanır. Ancak, üç şeyden kazanılan sevabın yazılmasına
devam edilir: Sadakai cariye (İnsanların yararlandığı cami, okul, çeşme, köprü,
yol gibi tesisler), bilimsel eserler ve kendisine dua eden hayırlı ve yararlı
evlatlar" diyen Hz. Muhammed hurmalıklarını yoksullar, özgürlüğünü
kazanmak isteyen köleler, yolda kalmışlar ve konuklar için vakfetmişti. Kur'an "Sevdiğiniz
şeylerden harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz" der.
Orhun Yazıtları'na göre hükümdarın
asıl görevi, halkı doyurmak ve giydirmek, onu zengin etmektir. Kutadgu Bilig'e
göre ise hükümdar, her şeyden önce fakiri gözetmeli, zenginlerin yükünü orta
hallilere yüklememelidir.
İslam'ın beş şartından biri ve aynı
zamanda yoksulun, zenginin malındaki hakkı olan zekat, mal ile yapılan bir
ibadettir. Zekatın, hem malı hem de vereni temizlediğine inanılır. Zekat, temel
ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, üzerinden bir yıl geçen belirli bir miktar
malın belli bir oranının (genelde kırkta birinin) yılda bir kere ihtiyaç
sahiplerine verilmesidir. Zekat toplamakla görevli kişinin, yanında getirdiği
bazı malların kendisine hediye olarak verildiğini söylemesi üzerine Hz.
Muhammed, "Bu kişi evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi?"
diye sorar. "Rüşvet alana, verene ve aracı olana lanet olsun" diyen
Hz. Peygamber, kamu malı çalanın cenaze namazını kıldırmaz ve onların
cehennemlik olduğunu söyler.
Allah rızasını kazanmak amacıyla
verilen para ya da mal olan sadakanın olabildiğince gizli verilmesi, sadakayı
verenle alanın birbirini görmemesi esastır. "Sağ elin verdiğini sol el
bilmeyecek" cümlesiyle şekillenen bu anlayış, Osmanlılarda sadaka
taşlarıyla sembolleştirmişti. Sadaka taşları bir buçuk-iki metre boyunda, üst
kısımları çanak gibi oyulmuş sütunlardı. Taşların üstüne sadaka olarak
bırakılan paralar, yoksulluğunu açıklayamayan ihtiyaç sahipleri tarafından
gecenin geç saatlerinde alınırdı. Başkaları da düşünülür, ihtiyaç fazlası
paraya dokunulmazdı. Hiç tanınmadıkları semtlere giden varlıklı kişiler,
buralardaki bakkal ve manavlara girip mahalle sakinlerine ait borç defterini
ister ve baştan, sondan veya ortadan hesaplattırdıkları borçları "Allah
kabul etsin" diyerek, ödeyip giderdi.
Hz. Muhammed, "İnsanlar
yoksullarına düşmanlık edip dünyalarını imara daldıkları, köpeğin ete
saldırdığı gibi paraya hücum ettikleri vakit, Allah onları dört belaya tutsak
eder: Zamanın darlığı, yöneticinin zulmü, hakimin ihaneti, düşmanın büyüklüğü"
der.
İslam dininde, günde beş vakit
kılınan namaz için yapılan Arapça sözlü çağrı olan ezan, aynı zamanda bir iman
duyurusudur. Hicretten sonra 622 yılında
Hz. Muhammed, halkı namaz için toplamak amacıyla bir çan yapılmasını ister.
Sahabelerden Zeyd o gece rüyasında, bir kişinin kendisine ezanın sözlerini
öğrettiğini görür. Aynı rüyayı görenler arasında Hz. Ömer de vardır. Zeyd, Hz.
Muhammed'in de iznini alarak, bu sözleri sesi gür olan Bilali Habeşi'ye aktarır, o da ilk defa okur. Ezan yedi
temel cümleden oluşur: "Allahu ekber (Allah büyüktür) (4)/Eşhedu en la
ilahe illallah (Tanıklık ederim ki, Allah'tan başka Tanrı yoktur) (2)/Eşhedu
enne Muhammeden resulullah (Tanıklık ederim ki, Muhammed Allah'ın elçisidir)
(2)/Hayya ale's-salah (Haydi namaza) (2)/Hayya ale'l-felah (Haydi kurtuluşa)
(2)/Allahu ekber (Allah büyüktür) (2)/La ilahe illallah (Allah'tan başka Tanrı
yoktur)." Ezan okunduğu sırada yapılan duanın asla geri çevrilmeyeceğine
inanılır. Ezan sesini duyan Şeytan'ın oradan uzaklaştığı söylenir. Müslüman
ülkesinin kanıtı göklere yükselen minareler ve mavi gök kubbeyi çınlatan ezan
sesleridir.
Evliya mezarları, Türklerin vatan
anlayışının manevi temelini oluşturur. Bunlar
o yerin koruyucusu ve ümit kaynağı sayılır. Mezarının ibadet edilen bir put
yeri olmasını istemeyen Hz. Muhammed'e göre en kutsal olan, insanlık onuru ve
insanlık hakkıdır.
Sakarya Savaşı sonrasında Ankara'ya
dönen Atatürk coşkulu bir kalabalık tarafından törenle karşılanır. Töreni
düzenleyenler, Hacı Bayram Veli'nin türbesine gidilerek, orada yapılacak duadan
sonra Ulus'taki Meclis binasına dönmeyi planlamıştır. Ancak Atatürk, "Öyle
şey olmaz. Yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan
Mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam" diyerek bunu kabul etmez.
Tarikatlar, zamanla eski Yunan ve
İran felsefesinden de etkilenerek, şeyhlik gibi yapılanmalarla İslam
toplulukları üzerinde egemenlik kurma ve çıkar sağlama aracı haline gelir.
Atatürk 1925'te tarikatları, tekke ve zaviyeleri kapatır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder