Merdiven Yaylası
"Yaylaların yükseği"
Yazı ve Fotoğraflar Sinan SEYDİOĞULLARI

Merdiven Yaylası. Karşıda Papaz Dağı Görülüyor.
Geceyarısı... Akşam saatlerinde gök gürültülü ve sağanak şeklinde başlayan yağmur, artık yağmıyor. Dağ ve yayla tutkunu olanlar, “vakti saati geldiğinde” dağların kendilerini çağırdığını söyler. Akşamdan sözleşmişiz, yaylaların yükseğine çıkacağız. Üç-dört saatlik yolumuz var. Kahvaltıyı Merdiven Yaylası’nda yapıp dönmeyi planlıyoruz.
Bu defa ekipte üç kişiyiz. Halit arkadaşımız deniz tutkunlarından ve Güzelbağ’dan öteye hiç geçmemiş... Konaklı ve Güzelbağ üzerinden, bir buçuk saat sonra Gündoğmuş’a varıyor ve Akıncıbel çeşmesinden yayla yollarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Hava serin. Gök gürlemesi dışında, ormanın sessizliğini bozan bir şey yok. Çevreye hakim olan çam kokusu insanın içini ferahlatıyor. Gecenin karanlığında, aracımızın farına takılan parlak ve hareketli çift gözler görüyoruz. Bunlar tilki, tavşan, kanguru faresi ve keme gibi hayvanların gözleri. Çaşır Yaylası’nda, yolun kenarında bir kirpi dikkatimizi çekiyor.
Geceyarısı... Akşam saatlerinde gök gürültülü ve sağanak şeklinde başlayan yağmur, artık yağmıyor. Dağ ve yayla tutkunu olanlar, “vakti saati geldiğinde” dağların kendilerini çağırdığını söyler. Akşamdan sözleşmişiz, yaylaların yükseğine çıkacağız. Üç-dört saatlik yolumuz var. Kahvaltıyı Merdiven Yaylası’nda yapıp dönmeyi planlıyoruz.
Bu defa ekipte üç kişiyiz. Halit arkadaşımız deniz tutkunlarından ve Güzelbağ’dan öteye hiç geçmemiş... Konaklı ve Güzelbağ üzerinden, bir buçuk saat sonra Gündoğmuş’a varıyor ve Akıncıbel çeşmesinden yayla yollarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Hava serin. Gök gürlemesi dışında, ormanın sessizliğini bozan bir şey yok. Çevreye hakim olan çam kokusu insanın içini ferahlatıyor. Gecenin karanlığında, aracımızın farına takılan parlak ve hareketli çift gözler görüyoruz. Bunlar tilki, tavşan, kanguru faresi ve keme gibi hayvanların gözleri. Çaşır Yaylası’nda, yolun kenarında bir kirpi dikkatimizi çekiyor.
Kızıloluk çeşmesinin suyunu içip Geyik
Dağı’nın havasını soluyor ve Göçen boğazına giriyoruz. Eğrigöl sapağından sola,
Alaybeyler Yaylası yoluna dönüyoruz. Yollarda yağmur suyu birikintileri
oluşmuş. Eylül sonu... Yaylacılar dönmüş olduğundan, yolda bir araca bile
rastlamıyoruz. Buralar yaylaların yükseği ve Torosların damı sayılır. Hava
sıcaklığı 5°C civarında...
Soğuktan ve esen rüzgardan, aracın camını açıp kapamamız bir oluyor, üşüyoruz.
Allah’tan kalın giysilerimiz var yanımızda. Uzaklardan gök gürültüsü duyuluyor,
çakan şimşekler dağları aydınlatıyor. Çok yükseklerden geçen uçakların ışıkları
görülüyor. Gökyüzünde ne kadar yıldız varsa, sanki hepsi üstümüzde asılı
duruyor.
İnceler Yaylası’nın Müdavimleri Sabriye Teyze ile Hasan Dayı.
İnceler Yaylası’nın Müdavimleri Sabriye Teyze ile Hasan Dayı.
İnceler Yaylası’na, sabah saat beş civarında ulaşıyoruz. Adil
arkadaşımızın babası Hasan Dayı sobayı yakmış, hazırlamış bile. Gözlerimizden
uyku akıyor adeta. Sıcak battaniyenin altında, sobada yanan odunların
çıtırtısını ve soba gürlemesini dinleyerek, uykuya dalıyoruz. İki-üç saatlik uyku
bize yetiyor.
Yaylaların sabahı güzel olur. Güneş dağın arkasından gülümsüyor, ancak
havada sabahın soğuğu var. Toprağa çiğ düşmüş... Çevrede vargit çiçekleri ve
dikilmiş söğüt ağaçları görülüyor. Bu acı çiğdemler, geriye göçün zamanının
geldiğini bildiriyor.
Yaylanın batısında Gül Dağı, güneybatısında ise 2 bin 755 metre yüksekliğindeki
Papaz Dağı bulunuyor. Her iki dağ da ağaçsız ve çıplak... Bu bölgeye Merdiven
Yaylası da deniyor. Bu ad, Romalılardan kaldığı söylenen bir kayaya oyulmuş
merdiven kalıntısından geliyor. Yaylanın yüksekliği, iki bin metreden fazla...
İnceler’e Okurcalar halkı çıkıyor. Çevredeki diğer yaylalara Manavgatlılar...
Yaylanın orta yerindeki Bülbüllü suyu çeşmesini Hasan Dayı yaptırmış.
Çeşmenin suyu doğudaki dağın yamacından çıkıyor. Sabriye Teyze, tahinli bal ve
yumurtalı ekmeğin de bulunduğu güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamış.
Kahvaltıdan sonra, ellerini öpüp yola koyuluyoruz.
Namaras yolundan Ağız
boğazına giriyoruz. Susam Gölü’nün üstünde culalar uçuşuyor. Buzul kökenli
Susam Gölü’nün dibinde, bir zamanlar define olduğuna inanan birkaç kafadar, bir
motor getirip gölün suyunu boşaltmak istemiş...
Suyu Tatlı Susam Gölü.
Suyu Tatlı Susam Gölü.

Aşağı doğru
inerken, Susam beli kervan yolunun ayakta kalmış kesimlerini, yaşlı sedir ve
karaçam ağaçlarını ve uçuşan yırtıcı kuşları seyrediyoruz. Bir baykuş yol
kenarındaki bir kaya üzerinde, öylece bakıp duruyor. Sedir ağaçlarından toplanan
kozalaklar, biraz ilerideki Gelesandra hanın yanında yerlere serilmiş...
Yol
kenarında yaban armudu, taş eriği, kuşburnu ağaçları ve tek tük mezarlar
görülüyor. Bu mezarlar eskiden yayla göçlerinde, yanlarında kefenlerini de
taşıyan ve öldükleri yere gömülen Yörüklerin mezarları...
İri cüsseli bir kaya güvercini konuyor yanı başımıza... Bir süre bizi
izliyor, sonra havalanıyor ve ormanın derinliklerinde kayboluyor. Biz de,
doğadan aldığımız yaşam enerjisiyle Alanya’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder