29 Mart 2017 Çarşamba

İngiliz Emperyalizmi, Garter Haçlı Şövalyesi Nişanı, Musul ve Şeyh Sait İsyanı Sinan SEYDİOĞULLARI



İngiliz Emperyalizmi, Garter Haçlı Şövalyesi Nişanı, Musul ve Şeyh Sait İsyanı

                                                                                                           Sinan SEYDİOĞULLARI 

            Osmanlılar ilk kez 1854'te %5 faiz oranıyla, toplam 5 milyon İngiliz altını borç aldı ve ardından, 1855'te gayrimüslimlerden aldığı vergiyi kaldırdı.
          Tanzimat ve Islahat fermanlarını ilan eden Osmanlı Padişahı Sultan I. Abdülmecid (1823-1861) Fransa'dan Legion d'honneur Büyük Haç, İngiltere'den ise Garter Haçlı Şövalyesi (Diz Bağı) nişanlarını aldı.
          İslam Halifesi olan Sultan I. Abdülmecid, ambleminde "Onun (Haçın, Hristiyanlığın) kötülüğünü düşünene lanet olsun" yazan bu Hristiyan tarikatının 717 numaralı ve ilk Hristiyan olmayan üyesi oldu.
          Osmanlı'nın bu döneminde Batı'nın diplomatik, askeri, kültürel ve ekonomik yardımı te­min edilmedikçe devletin sürmesine imkan bulunmadığı ve bunun için de her türlü özveriye katlanmak gerektiği görüşü egemendi. Batı hayranı ve geleneklerle hesaplaşma iddiasında olan oyunlar, makaleler, hikayeler ve romanlar yazılmaya başladı. Osmanlı'nın egemen sınıfı içerisinde, Avrupa'nın çıkarlarına hizmet eden, Batı'nın ideolojik ve kültürel egemenliği altına girmiş, reformcu bir kesim yetişti. 
          1858 yılında Babür İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'i ele geçirip, sömürgeleştiren İngilizler bu işgali haklı göstermek için Hint-Avrupa dillerini kullanan Batı Avrupalı Arilerin tarih çağlarının başında Hindistan'ı işgal ettiğini ve hatta bunun sonucu olarak kast sisteminin ortaya çıktığını söylüyordu. Ancak daha sonra yapılan bilimsel araştırmalarda, kastlar arasında genetik büyük farkların olmadığı kanıtlandı. 
          Lozan Konferansı'nda görüşmeler 4 Şubat 1923'te kesildi, savaş ihtimali yeniden gündeme geldi ve Türk ordusu hazırlıklara başladı. Müslüman sömürgeleri bulunan İngiltere, Fransa ve İtalya panislamist devlet demek olan hilafetin kaldırılmasını istiyordu.
          M. Kemal Paşa'nın halifelikle ilgili son düşüncesi şöyleydi: "Fas, Tunus, Cezayir, Trablus (Libya), Hint ve bütün bu ülkelerde yaşayan dindaşlarımız vicdani hürriyetlerine ve bağımsızlıklarına sahip değildir. Bunlara bu geniş yetkiyi uygulatabilmek için önce onların hürriyetlerini elde etmek, yani onları esaret zinciri altında bulunduran devletlere karşı savaş açmak gerekir. İngiltere, Fransa, İtalya vs devletlere savaş açmak ve bu savaşlarda başarılı olmak gerekir. Halife olan kişinin bunları yapabilmesi için, bir gücü olması gerekir. Eğer o güç Türkiye Devleti'nin gücü olursa, 8 milyonluk Anadolu halkının görevi bütün cihana karşı savaş açması ve bunları kurtarması olacaktır ki, böyle bir görevi 8 milyon Anadolu halkına yüklemek mümkün değildir. Böyle bir görevi yapmak gerekirse, 70 milyon Müslüman'dan oluşan Hindistan'ın yapması gerekir. Görev vermek Türkiye Devleti'nin görevinin üzerinde bir şey olur. Ancak İslam alemi hür ve bağımsız şartlar içinde bir araya gelir, kabul ederlerse, toplanır ve halifenin durumunu tespit eder."
          TBMM, 3 Mart 1924 tarihli kanunla halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkartılmasına karar verdi. İngiliz Parlamentosu halifeliğin kaldırılmasının ardından, Nisan 1924'te görüşmeye başladığı Lozan Antlaşması'nı 6 Ağustos 1924'te onayladı ve uzlaşma sağlanamayan Musul konusunu Lozan Antlaşması'na dayanarak, Milletler Cemiyetine götürdü. İngilizler Musul sorununun Kürt-Nasturi-Keldani odaklı çözülmesi gerektiğini savunuyordu.  
          Bir gün sonra, 7 Ağustos'ta Hakkari bölgesinde yaşayan Hristiyan Nasturiler ayaklandı. İngiliz askeri üniforması giyen Nasturiler Hakkari Valisi'ni esir alıp, Türk askerlerini katletti. Şeyh Sait bu ayaklanmayı destekliyordu. 14 Ağustos'ta isyanı bastırmak üzere harekete geçen Türk ordusu sınırı geçip, Musul'a girdi. İngiltere, sınırı geçen Türk kuvvetlerinin geri çekilmesini istedi. Mustafa Kemal Paşa, yeni kurulan devletin emperyalist İngiltere'yle savaşa girmemesi ve dar boğazlara sürüklenmemesi gerektiğini düşünüyordu. Türk ordusu Musul'dan geri çekildi ve Milletler Cemiyeti kararı beklenmeye başlandı.  
          Tam bu dönemde, İngilizlerin kışkırtmasıyla, 13 Şubat 1925'te Ergani Eğil'de başlayan Şeyh Sait Ayaklanması, Doğu Anadolu'da geniş çaplı bir Kürt ayaklanmasına dönüştü. Hilafetin kaldırılmasına karşı olan ve "İslam Türklerle Kürtler arasındaki tek bağdır. Türkler şimdi bunu kırdığına göre, Kürtler de kendi geleceklerini düşünmek zorundadır" diyen Şeyh Sait, halkı İslam adına ayaklanmaya çağırdı.
          İngilizlerle işbirliği içerisinde olan Çerkez Ethem'in başında bulunduğu Anadolu İhtilal Komitesi ile saltanat yanlılarının kurduğu Tarikatı Salahiye Şeyh Sait İsyanı'nı destekledi.
          Şeyh Sait kısa sürede Genç, Maden, Siverek, Ergani, Varto ve Elazığ'ı ele geçirip, bazı devlet görevlilerini tutukladı ve Diyarbakır'ı kuşattı. Şiddetli çarpışmalar sonunda ordu birlikleri isyancıları dağıttı ve Şeyh Sait ele geçirildi. Şeyh Sait ve 46 adamı, 29 Haziran'da Diyarbakır'da yapılan yargılama sonunda idam edildi. Şeyh Sait İsyanı'nın devamı niteliğinde olan ve İngilizlerin kışkırtması sonucu Siirt'in Beşiri bölgesinde ortaya çıkan Raçkotan ve Raman isyanları da, yönetime bağlı aşiretler tarafından bastırıldı.  
          Milletler Cemiyeti 16 Aralık 1925'te Musul'u, İngilizlerin mandasına verilen Irak'ın bir parçası saydı. Türk kamuoyunda İngiltere aleyhine oluşan tepki nedeniyle, Türkiye'deki İngiliz şirketleri çoğu işlerini tasfiye etti. Haziran 1926'da Türkiye-İngiltere-Irak arasında imzalanan antlaşmayla, Irak petrol gelirinin %10'u, 25 yıl süreyle Türkiye'ye bırakıldı.

  

         












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder