24 Ağustos 2022 Çarşamba

Antiocheia Ad Cragum ve Delikdeniz Koyu Sinan SEYDİOĞULLARI

               Antalya’nın en doğudaki ilçesi olan Gazipaşa, görülmeye değer, bakir ve eşsiz güzellikte kıyılara sahiptir.

               Kıyılarında kumsalların yanı sıra, göz alabildiğince uzanan muz bahçeleri bulunur. Kıyılardaki sarp kayalıklar, sanki Gazipaşa’nın antik çağdaki adını kanıtlar gibidir. Antik çağda dağlık Kilikya olarak anılan bölge, doğal güzelliklerinin yanında birçok antik kenti de barındırır. Gazipaşa’dan başlayarak, doğuya doğru gidildiğinde, başta Bıçkıcı Manastırı olmak üzere, Korsanların Aşk ve Kızılin mağaraları, Su Kemeri, Selinus Kalesi, Cestrus, Yalandünya Mağarası, Nephelis ve ilçe merkezinin on sekiz kilometre güneydoğusundaki Güneyköy’ün sınırlarında, Akdeniz’in kıyısında bulunan Antiocheia Ad Cragum başlıca antik kentleridir.

              Gazipaşa-Anamur karayolunun on sekizinci kilometresinde, Antiocheia Ad Cragum antik kentine ait yol levhasının gösterdiği yönü izleyerek, güneye yani denize doğru beş kilometre kadar gidildiğinde, Güneyköy’e ve oradan da Nohutyeri mevkisine ulaşılır. Çamlar arasında, asfalt bir yolu kullanarak, yapacağınız yolculuğun tam da Akdeniz’i gördüğü noktada, harika bir doğal güzellikle karşılaşırsınız.

              Arkeolojik sit alanı olarak ilan edilmiş olan yörede, antik kent kalıntıları çevreye yayılmış durumdadır. Kent, adını Kommagene Kralı 4. Antiochos’tan alır. Kentte, sarp kayalıklar üzerine kurulmuş, panoramik bir kale hemen göze çarpar. Kalenin düzgün olmayan girişinden içeriye girip güney ucuna vardığınızda, gördüğünüz manzara daha da bir güzeldir. Hafifçe esen rüzgarın, sarp bir uçurumun ucunda ve yılların yorgunu kalıntılar üzerinde bulunan kişiye verdiği endişeyi saymazsak, buradan doğudaki Kalaytaşı Adası’nın denizin kucağındaki dinginliğini seyredebilir ve kıyıların doğal sessizliğini dinleyebilirsiniz.



Kalenin hemen doğusunda, denizin kaya kütlesini delerek oluşturduğu küçük bir koy bulunur. Delikdeniz denilen koya, dik bir patika yolla inilir. Balıkçıların sığınak olarak da kullandığı bu küçük, ama bir o kadar da şirin olan koyda tatlıve serin bir kaynak suyu, yukarıdan aşağıya doğru akıp denize karışır. İsterseniz, koyun batısındaki serin ve az tuzlu suyunda ya da isterseniz diğer tarafındaki ılık suyunda yüzebilirsiniz. Delikdeniz’in berrak ve turkuaz renkli sularını kulaçlayarak, doğal tünelden Akdeniz’e açılabilir, doğal güzelliklerin içinde ve temiz bir çevrede bulunmanın doyasıya tadına varabilirsiniz. Kaya kütlesinin üst kısmında bulunan anıt mezarları ve andız ağaçlarını yakından görmek için biraz daha çaba göstermeniz gerekecektir.  
 

Gevne Çayı’ndan Alara’ya Sinan SEYDİOĞULLARI

 *Bu yazı ilk defa Kasım 2004 tarihli Alanya Vizyon Dergisi'nde yayınlanmıştır.

              İki yüz kilometrelik yeni bir yayla gezisinde, Gevne Çayı vadisi üzerinden Toroslar'ın iki bin metre yükseklikteki yaylalarına çıkıp Köprülü ve Taşatan yolundan Alanya’ya döneceğiz.

              Çok sayıda endemik bitki türünün yaşam alanı olan Gevne Çayı Vadisi’nde önce Çayarası’nı, sonra Sarıveliler yol ayrımını, daha sonra Uçansu Şelalesi’ni, Cırlasun Köprüsü’nü ve Şeker’in Kahvesi’ni geçip Cikcilli Yaylası yolundan sola dönüyoruz.

              Bundan sonra Keşefli, İspatlı ve Aliefendi güzlelerini geçiyor ve Beyreli Köyü’ne varıyoruz. Bizi çok sıcak karşılıyorlar. Köyün yaklaşık dört kilometre güneybatısında bulunan Ayımuharı Yaylası’nda, iki bin 380 metre yükseklikte, küçük bir krater gölü olan Karagöl’e çıkıp çıkamayacağımızı öğrenmeye çalışıyoruz. “Araç çıkamaz, gidiş dönüş yürüyerek dört saati geçer” diyorlar. Mehmet Turan, Karagöl’ün fotoğrafını çektirip bize mutlaka ulaştıracağını söylüyor. Biz de göle gitmekten vazgeçiyor ve Eğrigöl’e doğru yolumuza devam ediyoruz. Önce Gevne Çayı kaynağının bulunduğu İnlice Yaylası’nın yol ayrımını, dört kilometre sonra da Kocaalan Yaylası’nı ve Gölbeleni yol ayrımını geçip Mıhlı Çeşmesi’ne varıyoruz. Çeşmenin suyu “karpuz çatlatan” soğuklukta… Burada biraz dinlenip sonra yolumuza devam ediyor ve Tosmur Yaylası yol ayrımını, Payallar ve Çatmalı yaylalarını geçiyoruz.

              Çatmalı’yı geçtikten sonra yolun solundaki çayırlıkta otlayan koyun sürüsünü seyrederken, anasıyla birlikte çimlerin üzerine uzanmış, sevimli bir kuzu dikkatimizi çekiyor… Arkadaşlar kuzuyu kucaklayıp öpüyorlar… Anasının kuzuyu bırakmaya hiç niyeti yok! Yanımızdan ayrılmıyor… Tam bu sırada, bir çoban köpeğinin bize doğru hızla geldiğini görüyoruz. Köpek iyice yaklaşmışken, kuzuyu bırakıp araca biniyoruz. Çatmalı’dan beş kilometre sonra Eğrigöl yol ayrımına varıyoruz. Üzerinde bulunduğumuz, iki bin metreyi aşan yükseklikteki sırttan Eğrigöl’ü ve iki bin 877 metrelik yüksekliğiyle yörenin en yüksek noktası olan Geyik Dağı’nı seyrediyoruz… Eğrigöl’ün güneyi çayır, çimen… Geniş otlaklarda atlar, keçi ve koyun sürüleri yayılıyor… Yörede bulunan çok sayıdaki pınardan kaynayan sular otlağın ortasından kıvrıla kıvrıla Söbüçimen’e doğru akıyor… Bir zamanlar yağlı güreşlerin yapıldığı alandan sonra Yanıklar’ı ve Yeroluk Pınarı’nı geçip Kubuşlar Yaylası’na, oradan da Eğribel Yaylası yol sapağını geçerek, tarihi bir yerleşim olan Seyricek Yaylası’na ulaşıyoruz.

              Bundan sonra, geniş bir düzlük olan Kurugöl Yaylası’nı geride bırakıyor ve Çayboğazı Yaylası’na varıyoruz. Burada, üzerinde “Sultanpunarı” yazan çeşmenin soğuk suyunu oğlaklarla paylaşıyoruz. Yayla ve köy yolları kenarında yaptırılan çok sayıdaki hayır yapısı çeşmelerden akan Toroslar'ın soğuk kaynak suları her türlü canlının su ihtiyacını karşılıyor… Sağımızda, iki bin 731 metre yükseklikteki Akdağ yükseliyor… Yellice ve Samsam belinden sonra, Başpınar ve Boğazoluk yaylaları yol ayrımlarını geçiyor, yolda karşılaştığımız köylülerle sohbet ediyoruz. Akyar (Balur) Köyü’nden batıya doğru iyice darlaşan Alara vadisinde beş kilometre kadar gidip Kayabükü (Çündüre) Köyü’ne varıyoruz. Buradan üç kilometre sonra güneye doğru devam ederek, Alara Çayı’nı geçiyor ve hemen sonra Uçan Şelalesi yoluna dönüyoruz. Üç kilometre sonra, adına Alara da denilen şelaleyi bütün görkemiyle karşımızda buluyoruz… Şelale, Alara Çayı’nın ana besleyici kaynağı… Alara Çayı daha doğuda, Köprübaşı’nın kuzeyindeki Dereyurt Yaylası’ndan çıkıyor ve seksen iki kilometre aktıktan sonra Akdeniz’e dökülüyor. Büyük bir gürültüyle Alara Çayı’na dökülen Uçan Şelalesi’nin çevresinde piknik alanları bulunuyor. Şelalenin suyunun, kuzeyde bulunan Akdağ’dan geldiği söyleniyor.

              Şelaleden ana yola çıkıp sola dönüyor ve altı kilometre sonra Köprülü (Girenes) beldesine varıyoruz. Buradan Çaltı yoluna devam ediyor, sonra sola, orman yoluna giriyoruz. Bir süre gidip Kuyumcu mevkiinden, Köprübaşı-Taşatan yoluna çıkıyoruz. Hacıbeleni’ni ve Çaltı Yaylası yol ayrımını geçiyoruz. Yolun sağında bulunan Tesbili Han’ın yanında mola veriyoruz. Bir zamanlar yaylacılığın ve kervancılığın önemli kilometre taşları olan, insanları ve hayvanları yağmurdan, sıcaktan ve de soğuktan koruyan hanlar ne yazık ki, günden güne yıkılıp yok oluyorlar.

              Kış sporlarına elverişli yapısıyla bilinen iki bin 354 metre yükseklikteki Akdağ'ın dik ve ormanlık olan kuzey yamaçlarını hayranlıkla seyrederek, Yelköprü’den Kargı Çayı Vadisi’nin güneyine geçiyoruz. Sık bitki örtüsüne sahip Kargı Çayı Vadisi endemik türleri de barındırıyor. Vadi boyunca üzerinde büyük bir alabalık üretme çiftliği bulunan Kozlu Deresi’ni, sonra Kuduzunmezarı Çeşmesi’ni, Banlıca Yaylası’nı, Çatlağın Hanı’nı, sonra da Taşatan Uçurumu’nu ve Derince Hanı’nı geçip sola, Bademağacı yoluna tırmanıyoruz. Tepeyi aşıyor ve adeta süzülerek, önce Bademağacı’na, sonra Değirmendere, Oba ve Cikcilli üzerinden Alanya’ya iniyoruz.   

      

 







 

 

19 Ağustos 2022 Cuma

Korsanlar Yurduna Doğru Seyahat Sinan SEYDİOĞULLARI

        Sabahın erken saatleri... Çoğunlukla günübirlik yaptığımız turlardan birine daha çıkmak üzereyiz. Bu defa Kemer, Çıralı, Olimpos, Adrasan ve Kumluca’yı dolaşıp dönmeyi planlıyoruz.

         Kahvaltıyı Antalya civarında yapmak üzere Alanya’dan yola koyuluyoruz. Akdeniz solumuzda, göz alabildiğince uzanıyor. Antalya’dan Kemer yoluna giriyoruz. Sıçan adasını geçiyoruz. Kahvaltıyı, Küçükçaltıcak’ta yapmaya karar veriyoruz. Bizim gibi erken kalkanlar istediği masaya oturmuşlar. Biz de beğendiğimiz bir masa seçiyoruz. Bizim ekibin kahvaltı geleneğinde, Adil arkadaşımızın getirdiği tulum peyniri var...
 

Resim: Sıçan adası

Resim: Çaltıcak Kıyıları

Çaltıcakları, Beldibi ve Göynük’ü geçip Kemer’e ulaşıyoruz. Sağımızda, yüksek bir sur gibi uzanan Beydağları var. Antalya Sarısu’dan Gelidonya burnuna kadar uzanan kıyı kesimi, bazı yerleşim yerleri hariç, Olimpos-Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. 2366 m yüksekliğindeki Tahtalı Dağı’nın da içinde yer aldığı park alanında Olympos, Phaselis, Gagai, Idyros antik kent kalıntıları, Chimaera (Yanartaş) oluşumu, Çıralı ve Adrasan başta olmak üzere, orman ve denizin kucaklaştığı birçok koy ve kumsal bulunuyor.

        Tahtalı Dağı’nı geride bırakmışken, Çıralı yol ayrımından sola sapıyoruz. Çıralı’daki günübirlik alandan 1200 basamaklı taş merdivenle çıkılan dağın yamacında, dallarına çaputlar bağlanmış ağaçların yanından geçiyor ve çatlaklarından doğal gaz sızan kurşun rengi kayalara ulaşıyoruz.

Resim:Yanartaş 1

Resim:Yanartaş 2 

Mitolojiye göre, madencilik tanrısı Hephaistos atölyelerini yanardağların içine kurduğundan, Olympos antik kentinin kutsal alanı olan Yanartaş bu tanrıya adanmış. Chimaera’daki kalıntılar arasında Hephaistos tapınağı ve 5. yüzyıla tarihlenen üç nefli kilise bulunuyor. İlkçağdan beri yandığı tahmin edilen Likya’nın Sönmeyen Ateşi, dönemin insanlarınca kutsal sayılmış ve mitolojik canavar Khimaira buradan doğmuş. Mitolojide, Ephyra kralı Glaukos’un oğlu Hippones, bir av partisinde Belleros adlı birisini kazayla öldürür ve Belleros’u yiyen anlamına gelen Bellerophontes adını alır. Homeros’un anlattığına göre, Ephyra’dan sürülen Bellerophontes Tiryns kralı Proitos’a sığınır. Kralın karısı Anteia, aşık olduğu bu yakışıklı delikanlıya duygularını açıkça belli eder, ancak reddedilince krala giderek, Bellerophontes’in kendisine zorla sahip olmak istediğini, karşı koyması sonucu elinden ancak kurtulabildiğini söyler. Kral delikanlıyı kendi eliyle öldürmek istemez. Çağırıp eline bir mektup verir ve onu kayınpederi olan Likya kralına götürmesini emreder. Mektupta, mektubu getirenin derhal öldürülmesi istenmektedir. Kral ise ondan, Olympos civarında yaşayan Khimaira canavarını bulup öldürmesini ister. Bellerophontes aslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ve soluğu alevler saçan Khimaira canavarını öldürmek için yola koyulur. Yolda karşısına çıkan kanatlı at Pegasos’u yakalar ve ona binip canavarın yaşadığı yere doğru uçar. Yere inerken, mızrağını canavarın ağzından içeri sokmayı başarır ve onu yerin yedi kat dibine gömer. Mızrağın ucunda bulunan kurşunlar canavarın alevler saçan soluğuyla erir, etini dağlayıp yakar ve korkunç ejderha bu şekilde ölür. Ancak yerin altından, Khimaira’nın ağzından çıkan ateş hiç sönmez.  

         Ekibimizdeki itfaiyeci arkadaş, “Bu ateş niçin sönmüyor?” diye incelemeler yapıyor ve Yanartaş’tan dönüyoruz. Sağımızda solumuzda, karabuba dedikleri karanfil çiçekleri görüyoruz... Buradan Olympos antik kentine ve oradan sahile geçiyoruz.

         İlk Olympos kentinin Adrasan koyu kuzeyindeki Musa Dağı’nın zirvesinde kurulduğu, Olympos antik kentinde yapılan olimpiyat oyunlarında, atletlerin Chimaera’nın kutsal ateşiyle tutuşturdukları meşalelerle kente doğru koştukları ve günümüzde yakılan olimpiyat meşalesinin Chimaera’nın sönmeyen ateşinin sembolik bir ifadesi olduğu söyleniyor. Olympos ve Phaselis kentleri, tarihte korsanların yurdu olarak biliniyor. MÖ 80 dolaylarında, Kilikyalı korsanların Akdeniz kıyılarındaki egemenliğini kırmak isteyen Romalılar önce korsanların donanmasını denizde yeniyor, sonra korsanbaşı Zeniketes’in barındığı Olympos’u kuşatıyor. Umutsuz duruma düşen Zeniketes oturduğu evi ailesiyle birlikte ateşe vererek intihar ediyor. 

Resim: Olimpos

        Resim: Adrasan Koyu                   

    Musa Dağı’nı, bir de Adrasan koyundan seyrediyoruz. Likya yolunu tutanlar var civarda. Buradan Karaöz limanına kadar iniyoruz. Zaman insanoğlunun hükmedemediği şey... Zaman yetmiyor. 

    

Resim: Karaöz