31 Temmuz 2022 Pazar

Fasıllar ve Eflatunpınar Anıtları Sinan SEYDİOĞULLARI sinansey@gmail.com

 

              Seydişehir-Konya Karayolunun 26. kilometresinde bulunan Çavuş beldesi kavşağının karşısındaki Fasıllar Köyü yoluna giriyor ve yaklaşık 8 kilometre sonra köye ulaşıyoruz. Bize rehberlik eden köylünün söylediklerini dinleyerek, yokuş yukarı çıkıyoruz.

              Köyün orta yerinde, gözümüze bir türbe ilişiyor. Merak edip soruyoruz, “Kimdir, kerameti nedir?” diye. Aslında, Türk-İslam yerleşmelerinin hemen hepsinde bir türbe ya da bir yatır bulunur ve bunların o yerin adeta koruyucusu olduğuna inanılır. Samat Dede diye bir ermiş olduğunu söylüyor oradakiler ve kerametini şöyle açıklıyorlar: Ekili arazilerde zaman zaman görülen kımıl zararlısını kovmak için Dede’nin türbesinden bir avuç toprak alınıyor ve bir tarafı açık kalmak üzere, zararlının görüldüğü yerin çevresine dökülüyor. “Sabaha bir şey kalmaz, açık bırakılan yerden hepsi kaçar” diyorlar. Biz de Samat Dede’nin ruhuna birer fatiha okuyup yolumuza devam ediyoruz. 

 Vardığımız vadinin bir yamacı gevşek toprak, diğer tarafı ise kayalık. Yamacın hemen ortasında köylülerin Yatıkkaya dediği görkemli bir anıt, boylu boyunca yatmış duruyor. Kurtbeşiği de denilen anıtın bir benzeri olmadığı söyleniyor. Aynı boyutlardaki bir kopyası Ankara’da, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin girişinde bulunuyor. Bir süre önce, büyük bir vinçle gelmiş ve götürmek istemişler, ancak olmamış. 2,25 m x 2,75 m x 8,30 m boyutunda ve 72 ton ağırlığında, tek parça granit bloktan oluşan anıt, MÖ 13. yüzyıla ait bir Hitit anıtı. Anıtta, iki aslan arasında üst üste duran iki tanrı ve alttaki tanrının iki yanında bir çift aslan kabartması bulunuyor.


 Anıtın karşı yamaçlarındaki kayalıklarda, anıt mezarlar yer alıyor. Burasının Hititlere ait Mistheia kenti olduğu sanılıyor. Kayalık tarafta bulunan 1,85 m boyundaki at kabartmalı Lukyanus Anıtı’nın ve yanı başından aşağılara akan kaynak suyunun görsel güzelliği karşısında yaşamın derinliğinin farkına bir kez daha varıyoruz.     

 Konya-Beyşehir Karayolu üzerinde bulunan Altınapa Baraj Gölü’nü geride bıraktıktan sonra biraz ileride, yolun solunda önce Kuru Çeşme Hanı’nı, 32. kilometrede ise Kızılören (Kandemir) Kervansarayı’nı ve Kızılören Çamlığını (Ormaniçi Dinlenme Yeri) geçiyoruz.

Bir taraftan dağ havasını ve çevreye yayılmış olan çam kokularını sindire sindire içimize çekerken, yolun sağındaki canlı alabalık lokantalarına takılıyor gözümüz. Havuzdan seçilen canlı alabalıkların yanında sac kavurmayı da tadalım istiyoruz. Yoğurdunu da övüyorlar yörenin. Gerçekten yemeye doyamıyor insan. Has buğdaydan yapılmış, mis gibi kokan ekmeğine de... Çok düşük bir hesap ödeyerek, kalkıyoruz oradan. Sobanın yanında içtiğimiz sıcak çaylar, dışarıdaki soğuk havayı daha çok hissettiriyor bize.

Yolun 52. kilometresindeki Yunuslar Köyü’nden sola doğru kıvrılıyor ve 12 kilometre sonrasında, Doğanbey yol ayrımında bulunan Üçpınar Köyü’nden sağa dönüyor ve 8 kilometre daha gittikten sonra, Sadıkhacı beldesine ulaşıyoruz.

              Eflatunpınar Anıtı, beldenin yaklaşık 4 kilometre kuzeybatısında, yaz-kış rahatlıkla ulaşılabilecek bir yerde, bir su kaynağı yanında bulunuyor. Bu gibi anıtların hem yol, hem su için işaret, hem de bir tapınma yeri olarak yapıldığı söyleniyor. MÖ 13. yüzyıla ait, havuzlu ve 19 taş bloktan oluşan, 7,5 m x 7 m boyutundaki kutsal Hitit anıtı, doğanın üç bereket ögesi olan toprak, su ve güneşi simgeliyor. Anıtta, oturur durumda bir tanrıyla bir tanrıça, aralarında ve iki yanlarında üst üste yerleştirilmiş birer çift karma varlık bulunuyor. Anıttaki tanrıçanın güneş tanrıçası Arinna, tanrının ise fırtına tanrısı Tarhuzza olduğu; alt sıradakilerin ise dağ ve yer altı suları tanrılarını tasvir ettiği sanılıyor. Anıtın her iki yanında birer adet pınar tanrıçası bulunuyor. Anıta bağlantılı olarak yapılmış olan 30 m x 35 m boyutundaki kutsal havuz ayrı bir değer katıyor buraya. Bin tanrılı Hitit inanç dünyasının içine giren Hurrili tanrılarla Hititli tanrıların birlikte betimlendiği anıt, bir bakıma barışı da simgeliyor. Anıtın hemen karşısında, üst kısmı tahrip olmuş, tahtta oturur durumda tanrı-tanrıça çifti yer alıyor. Havuzun önünde bulunan, boğa kabartmalı gölet Roma dönemine ait. 

              Hayranlığımızı, nasıl geçtiğinin farkına bile varamadığımız dakikalarla ancak üzerimizden attıktan sonra anıtla vedalaşıyoruz. 6 kilometre kadar batıya giderek, Beyşehir-Şarkikaraağaç Karayoluna çıkıyoruz. 

              Günbatımına yakın bir saatteyiz. Dumanlı doruklarıyla Dedegöl Dağları ve onun önünde sessizce uyuyan Beyşehir Gölü tam karşımızda duruyor. Türkiye’nin en büyük alanına sahip milli parkı ve önemli bir sulak alan olan Beyşehir Gölü’nde yirmi iki adet ada bulunuyor. 16 kilometre sonra Beyşehir’e vardığımızda, sakin bir belde ile karşılaşıyoruz. Eşrefoğlu Camii ve Türbesi’ni uzaktan seyredip karanlığa kalmamak için yolumuza devam ediyoruz.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder