Yayla Yolları
Sinan SEYDİOĞULLARI
Yazı, Harita ve Fotoğraflar
*Bu yazı ilk defa Şubat 2004 tarihli Alanya Vizyon Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Mahmutlar üzerinden Ladin Tepe’ye doğru
yol alırken, gün daha yeni ışımaya başlıyor. Kuşyuvası’na vardığımızda, sabahın
soğuğuna aldırmadan araçtan iniyor ve dağ havasını ciğerlerimize çekiyoruz. Bir
hafta önce yağan kar yolun kenarında hala duruyor, hatta yolun bazı kesimleri
buz tutmuş durumda… Karapınar Köyü’nden Gevne vadisine döndüğümüzde, vadinin
üzerine çökmüş sis kütlesinin içinden geçiyoruz. Çayarası’nın kapalı
dükkanlarının önünden geçip Sarıveliler yol ayrımından sağa sapıyoruz.
Sarıveliler buradan
Boyalı Yaylası yol ayrımını geçip
Söğütçük’teki çeşmenin yanında kahvaltı molası veriyoruz. Kahvaltının baş
yemeği kavurma… Kahvaltı sırasında, oradan geçen bir avcıya kavurma ikram
ediyoruz. O da heybesinden çıkardığı elmaları veriyor bize. Avcıyı Erenler
Dağı’na doğru uğurluyoruz.
Toroslar'da ikramın ayrı bir yeri ve
geleneği var. Toroslar'ın yayla toprağına benzeyen, yürekli ve paylaşmayı seven
insanları evlerini, çadırlarını ya da heybelerini önyargısız size açıverirler.
Bu konukseverlik karşısında ne yapacağınızı bilemezsiniz!
Biz grup olarak bir tarz geliştirmiş
bulunuyoruz: Alanya’dan aldığımız sıcak fırın ekmeklerini, şekerleri ve
meyveleri yayla yollarında rast geldiklerimize ikram ediyoruz. Grubun en
yaşlısı, ancak en hayat dolusu olan Ahmet Abi için çocuklar ayrı bir önem
taşıyor. Onlara, “Türkiye’nin başkenti neresidir?”, “Ağzımızda kaç diş var?”
türünden kolay sorular soruyor, aldığı doğru cevapları ödüllendiriyormuş gibi
yaparak, onlara bir şeyler veriyor.
Civandere girişinde bir eşek üzerinde yanımızdan geçmekte olan Meryem Teyze’nin fotoğrafını çekiyorum. Civler ve Sarıveliler’den sonra Göktepe yoluna sapıyoruz. Yolun kenarındaki ağaçlıklarda oyun oynayan üç sincabı izliyoruz bir süre. Ceviz üretimi ile tanınan Göktepe’de Karamanoğulları’nın hekimbaşı olan Büğlü Baba’nın türbesini ziyaret ediyoruz. Türbeniz yanında bulunan ve temriye, egzama, uyuz gibi deri hastalıklarına iyi geldiği söylenen kükürtlü şifalı çamuru ellerimize sürüyoruz. Göktepe’de biraz ceviz satın alıyor ve Ermenek yoluna koyuluyoruz.
Yol tenha ve geniş. Viraja hızlı
girdiğinden kayarak yan yatmış bir aracın yanından geçiyoruz. Sarıveliler’den
Karamanoğulları’na bir süre başkentlik yapmış olan kent su kaynaklarının bolluğu ve ikliminin yumuşaklığı sayesinde tahıl üretimi, bağcılık ve meyvecilikte gelişmiş durumda… Orman varlığı açısından da zengin. Ermenek, Maraspoli Mağarası ile de ünlü. Mağara ve kaynağının dünyanın en büyük mağaralarından ve en uzun yeraltı derelerinden biri olduğu söyleniyor. Elektrik enerjisi, sulama ve içme suyu elde etmede kullanılan mağara ancak belediyenin bir görevlisi eşliğinde gezilebiliyor. Ermenek Çayı üzerine yapılmakta olan Ermenek Barajı’nın ileride oluşturacağı göl manzarası ile kentin bir sayfiye yerleşimi olacağını şimdiden söylemek mümkün.
Baraj gölü
suları altında kalacak olan Görmeli Köprüsü’nü, belki bir daha görmek nasip
olmaz, diyerek resimliyorum.
Görmeli Köprüsü’nden Kazancı’ya doğru,
yolun 7. kilometresindeki Çatalbadem yolu ayrımından sola sapıyor ve 3
kilometrelik bir yolla Zeyvepazarı’na ulaşıyoruz. Vali Hakkı Teke tarafından
yaptırılan bir mesire yeri Zeyvepazarı.
500 yıllık tarihi bir pazar yeri. Alışverişler yakın zamana kadar mal
takası yoluyla yapılırmış. Burada, dört bir taraftan açığa çıkan coşkun kaynak
suları ile farklı tonlardaki yeşil dokunun tam orta yerinde tılsımlı bir
güzellik buluyor insan.
Zeyvepezarı’ndan Kazancı’ya ulaşıp
oradan Anamur’a doğru yol alıyoruz. Yarım saat sonra ünlü Abanoz Yaylası’na
varıyoruz.
Yolumuz uzun.
Elinize sağlık, beğendim.
YanıtlaSil