*Bu yazı ilk defa Aralık 2004 tarihli Alanya Vizyon Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Alanya’dan 
132 kilometre uzaklıkta bulunan ve 1156 hektarlık bir alanı kapsayan Altınbeşik Mağarası Milli Parkı’nı gezmeye gidiyoruz. Alanya’dan 43 kilometre sonra Akseki yol ayrımına varıyor ve buradan Toroslara doğru 57 kilometre kadar tırmanıp İbradı yol ayrımına ulaşıyoruz. Yol ayrımından İbradı 22 kilometre uzaklıkta bulunuyor...
Yolumuz
üzerindeki Emiraşıklar köyünde, Emir ve Genç Dede Türbelerini ziyaret edip
birer “fatiha” okuyoruz. Sonra bir vadiye iniyor yolumuz. Akşahap ve Üzümdere
yol ayrımlarını geçiyoruz. Üzümdere yol ayrımında piknik yerleri bulunuyor.
Manavgat çayı yolun güneyinde kanyon oluşturmuş. Aynı zamanda dağ keçilerinin
yaşam alanı olan Üzümdere ve civarı Yaban Hayatı Koruma Alanı olarak ilan
edilmiş... Üzümdere yol ayrımından 10 kilometre sonra İbradı’ya varıyoruz. İbradı 1020 metre rakımlı ve
girişindeki tabelaya göre 6991 nüfusa sahip. Önceleri Iradı ve Aydınkent olarak
anılan ilçe ince kabuklu, güzel kokulu ve adına festival düzenlenen üzümüyle ve
yetiştirdiği hukuk adamlarıyla da ünlü... İbradılıların çoğu İstanbul’a
yerleşmişler.
Belediye
Başkanı ile tanışıyoruz. Zabıta memuru Dursun Soysal bize rehberlik yapmak
üzere aracımıza biniyor ve önce ilçe merkezindeki Arapastığı kestane ağacını
görmeye gidiyoruz.
1889
yılında İbradı’da, bir Arap hizmetçinin çıkarttığı söylenen büyük yangında çok
sayıda ev yanıp kül oluyor. Arap hizmetçi yakalanıp bu kestane ağacında
asılarak cezalandırılıyor. Bundan dolayı Arapastığı denilen, 1100 yaşındaki bu
anıt ağaç korunması gerekli doğal varlık olarak tescil edilmiş ve koruma altına
alınmış. Buradan İbradı’nın 3
kilometre güneyindeki Ardıçpınarı (Ormana) beldesine
gidiyor ve oradan da 7 kilometrelik bir yolla Ürünlü (Unulla) Köyü’ne
varıyoruz. İnciri ile ünlü Ürünlü Köyü’nün kahvesinde, muhtar ve bir grup
köylüyle bir süre sohbet ediyoruz. Ürünlüler çoklukla Bursa’da yaşıyor ve yaz
aylarında köye geliyorlar.
.jpg)
Mağara
görevlisi Mithat Ünal’ı aracımıza alıp 4 kilometrelik bir yolla Ürünlü Köyü’nün
güneydoğusunda bulunan Altınbeşik-Düdensuyu Mağarası’nın yanına kadar iniyoruz.
Her yıl adına festival düzenlenen mağara sarp ve derin uçurumlu bir dağın
dibinde bulunuyor. Mağara adını bu sarp kayaların altın rengiyle dağın beşiğe
benzeyen şeklinden alıyor. Bir kralın kızını burada saklayıp büyüttüğü için bu
adı aldığı da söyleniyor. Mağaranın 35 metre genişliğindeki girişi tamamen suyla
kaplı...
Bir
jeneratör kullanılarak ışıklandırılan mağaraya Mithat Dayı’nın küreklerini
çektiği bir sandala binerek giriyoruz. Mağaranın uzunluğu 200 metre civarında...
Denizden yüksekliği 450
metre olan ve içinde sarkıt ve dikitler bulunan
mağaranın sonunda traverten oluşumlar var. Bu kısımda mağaranın yüksekliği 40
metreyi buluyor. Mağaranın ikinci katına buradan çıkılıyor. Mağaranın ikinci
katının 1,5 kilometre
uzunluğunda olduğu ve bu katta da birkaç göl bulunduğunu öğreniyoruz. Mithat
Dayı mağaradaki suyun hazmettirici olduğunu ve havasının da astımlılara iyi
geldiğini söylüyor.
.jpg)

Bölgede,
çok sayıdaki su batanından yeraltına inen suların ve kalkerli toprak yapısının
oluşturduğu uzun bir yeraltı akarsuyu şebekesinin ve bir yeraltı gölünün
bulunduğu, hatta mağaranın suyunun yaklaşık 75 kilometre kuzeydeki
Beyşehir Gölü ile bağlantılı olduğu belirtiliyor. Yağışlı günlerde meydana
gelen “düden patlamasıyla” mağaradan çok büyük miktarda su çıktığı söyleniyor.
Mağaranın giriş kısmında batan sular Manavgat çayı vadisine kadar yeraltından
gidiyor ve Narlıca Kanyonu’nda aynı adlı pınardan tekrar yeryüzüne çıkıyor.
Mağaradan
Ürünlü’ye dönerken, aracımızın önünden üç keklik uçuyor. İbradı’da,
Hisartaşı’ndaki Tekke’ye uğrayıp Cevizli’ye doğru yola koyuluyoruz.
Yamaçlarında sedir, toros göknarı (ladin), ardıç, meşe ve karaçam ağaçları
bulunan Hallaç Boğazı’nı geçerken, yolun kenarında bir kuyu ve hayvanların su
içmesi için kullanılan bir yalak ilişiyor gözümüze… Bundan, yaz aylarında
yörede susuzluk çekildiğini anlıyoruz. Issız yolda ilerlerken önümüze birkaç
sincap, yöresel adıyla “tirik” çıkıyor. İbradı’dan 20 kilometre sonra
Kuyucak yol ayrımını geçiyor ve Gümüşdamla Köyü’ne varıyoruz. Köyün görkemli
bir camisi var. Kahvede köylülerle sohbet ederken, çoğunun parmaklarının boyalı
olduğunu fark ediyor ve bunun nedenini soruyoruz. Onlar da, ceviz
ayıkladıklarını söylüyorlar. Gümüşdamla’nın adı 1961’de değiştirilmiş. Köyün
eski adı Zilan. Oğuzların Üçok boyunun on iki oymağından biri olan Zilanlılar
Anadolu’da ilk önce Batman yöresine yerleşmiş, daha sonra da buralara göç
etmişler. Zilanlılar bugün daha çok İstanbul Kasımpaşa’ya yerleşmişler. Köyde
bir alabalık çiftliği bulunuyor. Köyün çıkışında rastladığımız çocuklara balon
dağıtıyoruz. Balonların renkleri çocuklar arasında küçük anlaşmazlıklara neden
oluyor.
Cevizli’ye
doğru hareket ediyoruz. Kızılçam ormanının içinden geçen yolun sağında dik
yamaçlı Manavgat çayı vadisi bulunuyor. Çınardibi ve Üzümdere yol ayrımlarını
geçiyor ve köyden yaklaşık 8
kilometre sonra sola, bir orman yoluna sapıyoruz.
Sapaktan yaklaşık 500
metre ileride, yolun sağındaki kayalıkların dibinde
bulunan 10 metre
genişliğinde ve 30 metre
derinliğindeki Düdencik mağarasını yukarıdan seyredip geri dönüyor ve
Gümüşdamla’dan 12
kilometre sonra Cevizli’ye ulaşıyoruz. Yöredeki en geniş
ovaya sahip olan Cevizli, Kagrai adıyla bilinen eski bir yerleşim yeri...
Güneye doğru devam ediyor ve önce Geceler, sonra Günyaka yol ayrımlarını
geçiyor ve Cevizli’den 12
kilometre sonra Seydişehir kavşağına (Zomana’ya)
varıyoruz. Buradan, adı İmrasan olarak söylenen ancak aslı Emirhasan olan bele,
eski Akseki yoluna tırmanıyoruz. Dağın yamaçlarında, aralarında yaşlı ve uzun
sedir ağaçları da bulunan ormanın keskin havasını soluyoruz. Dört kilometre
sonra ulaştığımız 1530
metre rakımlı belin zirvesinde yıkık ve terk edilmiş
dinlenme tesislerini ve bir çoban kulübesini geçiyoruz. Ormanlık arazide sivri
kayalıklar görülüyor. Zirveden aşağıya doğru inerken, yolun solundaki derin ve
aynı zamanda ormanlık bir vadiyi doyasıya seyrediyoruz.
Kavşaktan
13 kilometre
sonra ulaştığımız Akseki’nin girişinde bir mermer taş ocağı bulunuyor.
Akseki’den 3 kilometre
sonra Seydişehir-İbradı kavşağına çıkıyor ve Alanya’ya doğru yolumuza devam
ediyoruz...
Teşekkürler Sinan bey. Yazılarınızı okudukça bizim de içimizde buraları görme isteği doğuyor.
YanıtlaSil