31 Temmuz 2022 Pazar

Altınbeşik’ten Çıkan Su Sinan SEYDİOĞULLARI

*Bu yazı ilk defa Aralık 2004 tarihli Alanya Vizyon Dergisi'nde yayınlanmıştır.    

Alanya’dan 

132 kilometre uzaklıkta bulunan ve 1156 hektarlık bir alanı kapsayan Altınbeşik Mağarası Milli Parkı’nı gezmeye gidiyoruz. Alanya’dan 43 kilometre sonra Akseki yol ayrımına varıyor ve buradan Toroslara doğru 57 kilometre kadar tırmanıp İbradı yol ayrımına ulaşıyoruz. Yol ayrımından İbradı 22 kilometre uzaklıkta bulunuyor...

Yolumuz üzerindeki Emiraşıklar köyünde, Emir ve Genç Dede Türbelerini ziyaret edip birer “fatiha” okuyoruz. Sonra bir vadiye iniyor yolumuz. Akşahap ve Üzümdere yol ayrımlarını geçiyoruz. Üzümdere yol ayrımında piknik yerleri bulunuyor. Manavgat çayı yolun güneyinde kanyon oluşturmuş. Aynı zamanda dağ keçilerinin yaşam alanı olan Üzümdere ve civarı Yaban Hayatı Koruma Alanı olarak ilan edilmiş... Üzümdere yol ayrımından 10 kilometre sonra İbradı’ya varıyoruz. İbradı 1020 metre rakımlı ve girişindeki tabelaya göre 6991 nüfusa sahip. Önceleri Iradı ve Aydınkent olarak anılan ilçe ince kabuklu, güzel kokulu ve adına festival düzenlenen üzümüyle ve yetiştirdiği hukuk adamlarıyla da ünlü... İbradılıların çoğu İstanbul’a yerleşmişler.

Belediye Başkanı ile tanışıyoruz. Zabıta memuru Dursun Soysal bize rehberlik yapmak üzere aracımıza biniyor ve önce ilçe merkezindeki Arapastığı kestane ağacını görmeye gidiyoruz.

1889 yılında İbradı’da, bir Arap hizmetçinin çıkarttığı söylenen büyük yangında çok sayıda ev yanıp kül oluyor. Arap hizmetçi yakalanıp bu kestane ağacında asılarak cezalandırılıyor. Bundan dolayı Arapastığı denilen, 1100 yaşındaki bu anıt ağaç korunması gerekli doğal varlık olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmış. Buradan İbradı’nın 3 kilometre güneyindeki Ardıçpınarı (Ormana) beldesine gidiyor ve oradan da 7 kilometrelik bir yolla Ürünlü (Unulla) Köyü’ne varıyoruz. İnciri ile ünlü Ürünlü Köyü’nün kahvesinde, muhtar ve bir grup köylüyle bir süre sohbet ediyoruz. Ürünlüler çoklukla Bursa’da yaşıyor ve yaz aylarında köye geliyorlar.

Mağara görevlisi Mithat Ünal’ı aracımıza alıp 4 kilometrelik bir yolla Ürünlü Köyü’nün güneydoğusunda bulunan Altınbeşik-Düdensuyu Mağarası’nın yanına kadar iniyoruz. Her yıl adına festival düzenlenen mağara sarp ve derin uçurumlu bir dağın dibinde bulunuyor. Mağara adını bu sarp kayaların altın rengiyle dağın beşiğe benzeyen şeklinden alıyor. Bir kralın kızını burada saklayıp büyüttüğü için bu adı aldığı da söyleniyor. Mağaranın 35 metre genişliğindeki girişi tamamen suyla kaplı...

Bir jeneratör kullanılarak ışıklandırılan mağaraya Mithat Dayı’nın küreklerini çektiği bir sandala binerek giriyoruz. Mağaranın uzunluğu 200 metre civarında... Denizden yüksekliği 450 metre olan ve içinde sarkıt ve dikitler bulunan mağaranın sonunda traverten oluşumlar var. Bu kısımda mağaranın yüksekliği 40 metreyi buluyor. Mağaranın ikinci katına buradan çıkılıyor. Mağaranın ikinci katının 1,5 kilometre uzunluğunda olduğu ve bu katta da birkaç göl bulunduğunu öğreniyoruz. Mithat Dayı mağaradaki suyun hazmettirici olduğunu ve havasının da astımlılara iyi geldiğini söylüyor.

Bölgede, çok sayıdaki su batanından yeraltına inen suların ve kalkerli toprak yapısının oluşturduğu uzun bir yeraltı akarsuyu şebekesinin ve bir yeraltı gölünün bulunduğu, hatta mağaranın suyunun yaklaşık 75 kilometre kuzeydeki Beyşehir Gölü ile bağlantılı olduğu belirtiliyor. Yağışlı günlerde meydana gelen “düden patlamasıyla” mağaradan çok büyük miktarda su çıktığı söyleniyor. Mağaranın giriş kısmında batan sular Manavgat çayı vadisine kadar yeraltından gidiyor ve Narlıca Kanyonu’nda aynı adlı pınardan tekrar yeryüzüne çıkıyor.

Mağaradan Ürünlü’ye dönerken, aracımızın önünden üç keklik uçuyor. İbradı’da, Hisartaşı’ndaki Tekke’ye uğrayıp Cevizli’ye doğru yola koyuluyoruz. Yamaçlarında sedir, toros göknarı (ladin), ardıç, meşe ve karaçam ağaçları bulunan Hallaç Boğazı’nı geçerken, yolun kenarında bir kuyu ve hayvanların su içmesi için kullanılan bir yalak ilişiyor gözümüze… Bundan, yaz aylarında yörede susuzluk çekildiğini anlıyoruz. Issız yolda ilerlerken önümüze birkaç sincap, yöresel adıyla “tirik” çıkıyor. İbradı’dan 20 kilometre sonra Kuyucak yol ayrımını geçiyor ve Gümüşdamla Köyü’ne varıyoruz. Köyün görkemli bir camisi var. Kahvede köylülerle sohbet ederken, çoğunun parmaklarının boyalı olduğunu fark ediyor ve bunun nedenini soruyoruz. Onlar da, ceviz ayıkladıklarını söylüyorlar. Gümüşdamla’nın adı 1961’de değiştirilmiş. Köyün eski adı Zilan. Oğuzların Üçok boyunun on iki oymağından biri olan Zilanlılar Anadolu’da ilk önce Batman yöresine yerleşmiş, daha sonra da buralara göç etmişler. Zilanlılar bugün daha çok İstanbul Kasımpaşa’ya yerleşmişler. Köyde bir alabalık çiftliği bulunuyor. Köyün çıkışında rastladığımız çocuklara balon dağıtıyoruz. Balonların renkleri çocuklar arasında küçük anlaşmazlıklara neden oluyor.

Cevizli’ye doğru hareket ediyoruz. Kızılçam ormanının içinden geçen yolun sağında dik yamaçlı Manavgat çayı vadisi bulunuyor. Çınardibi ve Üzümdere yol ayrımlarını geçiyor ve köyden yaklaşık 8 kilometre sonra sola, bir orman yoluna sapıyoruz. Sapaktan yaklaşık 500 metre ileride, yolun sağındaki kayalıkların dibinde bulunan 10 metre genişliğinde ve 30 metre derinliğindeki Düdencik mağarasını yukarıdan seyredip geri dönüyor ve Gümüşdamla’dan 12 kilometre sonra Cevizli’ye ulaşıyoruz. Yöredeki en geniş ovaya sahip olan Cevizli, Kagrai adıyla bilinen eski bir yerleşim yeri... Güneye doğru devam ediyor ve önce Geceler, sonra Günyaka yol ayrımlarını geçiyor ve Cevizli’den 12 kilometre sonra Seydişehir kavşağına (Zomana’ya) varıyoruz. Buradan, adı İmrasan olarak söylenen ancak aslı Emirhasan olan bele, eski Akseki yoluna tırmanıyoruz. Dağın yamaçlarında, aralarında yaşlı ve uzun sedir ağaçları da bulunan ormanın keskin havasını soluyoruz. Dört kilometre sonra ulaştığımız 1530 metre rakımlı belin zirvesinde yıkık ve terk edilmiş dinlenme tesislerini ve bir çoban kulübesini geçiyoruz. Ormanlık arazide sivri kayalıklar görülüyor. Zirveden aşağıya doğru inerken, yolun solundaki derin ve aynı zamanda ormanlık bir vadiyi doyasıya seyrediyoruz.

Kavşaktan 13 kilometre sonra ulaştığımız Akseki’nin girişinde bir mermer taş ocağı bulunuyor. Akseki’den 3 kilometre sonra Seydişehir-İbradı kavşağına çıkıyor ve Alanya’ya doğru yolumuza devam ediyoruz...                 

1 yorum:

  1. Teşekkürler Sinan bey. Yazılarınızı okudukça bizim de içimizde buraları görme isteği doğuyor.

    YanıtlaSil